Marmara Adası’nda faaliyet gösteren Mermer fabrika ve ocaklarnın bir araya gelerek kurduğu Marmiad’ın Yönetim kurulu Başkanı Hasan Dinçer Ada’da sorunların giderek büyüdüğünü, geçimini 3500 yıldır çalışan mermer ocaklarından sağlayan Saraylar Halkının huzursuz olduğunu söyledi…
Adını eski çağlardan beri işletilen mermer ocaklarından alan, M.Ö. 560-550 yıllarında yapılan Helenistik dönem tapınaklarının en büyüğü olan ünlü Artemis Tapınağı’nın sütunlarının bir kısmına taş temin eden, antik çağdan günümüze kadar mermerin hammadde olarak çıkarıldığı, Türkiye doğal taş rezervinin yüzde 14’ünün bulunduğu Marmara Adası sit kurbanı mı oluyor?
Marmara Adası.. Antik çağlardan bu yana ocaklarından çıkarılan eşi benzeri olmayan taşıyla en önemli yapıları süsleyen ada. Türkiye’deki toplam mermer rezervinin yüzde 14’ünün bulunduğu Marmara Adası’nda ocak ve fabrika yatırımları bulunanlar son zamanlarda endişeli günler geçiriyor. Ada mermercilerinin güçlerini birleştirdiği, tek sivil toplum kuruluşu olan MARMİAD’ın saptadığı ve katıldığı her ortamda dile getirdiği önemli sorunları var Ada’nın. Bu sorunları öğrenmek ve yetkililerin görmesini sağlamak üzere Ada’nın yolunu tutuyoruz.
Marmara Adası güneşli yüzü ile bizi karşılıyor. Adayla ilgili gelişmeleri, sorunları merak ediyor ve MARMİAD’ın Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Dinçer ile buluşuyoruz. Marmara Denizine bakan bir restoranda ağırlıyor bizi Başkan Hasan Dinçer ve Türer Madencilik Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Dinçer. Kahvaltı eşliğinde keyifli bir sohbetin ardından hep birlikte MARMİAD’ın ofisine geçiyoruz. Başkan öncelikli konunun SİT olduğunu, SİT yüzünden adada bazı konularda büyük engeller ile karşılaşıldığını belirterek bu konunun öncelikli olduğunu belirtti.
Doğal SİT Marmara Adası’nda yatırım yapan mermercileri nasıl etkiliyor?
Dört yıldır aktif olarak faaliyet gösteren Marmara Adası Mermer ve Maden Üreticilerini ve İş adamları Derneği Başkanı Hasan Dinçer, Marmara Adası’nın büyük bir tehlike altında olduğunu söylüyor. Adaya Organize Sanayi Bölgesi kurulması için başvuruda bulundukları sırada, Marmara Adası’nda bulunan mermer ocaklarının belli bir bölümünün doğal sit alanı kapsamı içine dahil edileceğini öğrendiklerini belirten Hasan Dinçer, “ Buradaki fabrikacılığı biraraya toplamak için Organize Sanayi Bölgesi kurulmasını istiyorduk. Taleplerimizi topladık. Orman arazi olduğu için Saraylar hudutlarında bir yer yok. Mecburen, Sarayların 8 km uzağında yol üzerinde Asmalı’ya yakın bir yerin Organize Sanayi Bölgesi için uygun olduğuna karaar verdik. Bunun için başvuru yapmaya gittiğimizde sit alanı konusu önümüze çıktı. Meğer bununla ilgili 2 yıldır bir çalışma yürütülüyormuş. Ocakların doğal sit alanı kapsamına alınacak olmasıyla birlikte, bu konu hakkında bize daha önce hiçbir bilginin verilmemesi de çok vahimdir. 2000 yıldır çalışan bir mermer bölgesini sit alanı ilan ederek sınırlandırıyorsunuz, yok ediyorsun. Sınırlandırdığı noktada da 10 senede buranın sonu gelir.
Venedik’te, Mısır’da, Türkiye’de asırlardır yapı taşı olarak kullanılmış ve hala kullanılmaya devam eden taşımızın üretimine kısıtlamalar getirilmek isteniyor. Bizler üretimi, istihdamı, ihracatı artırmak için var gücümüzle mücadele ederken, uygulanmak istenen bu yöntem, Adayı suya gömer, üretimi, ihracatı, istihdamı öldürür ” dedi.
Antik çağdan bu yana Marmara Mermerinin önemi
Adada ilk yerleşimin, antik çağda Miletoslularca gerçekleşmiş olduğunun bilgisini veren ve Marmara Mermeri’nin önemine değinen Dinçer, “Miletos Roma Döneminde Marmara Adası Saraylar Beldesi mermer ocakları yoğun bir faaliyet göstermiştir. Bu dönemde mermer ocaklarında mimarlık ve heykeltıraşlık eserleri üretilerek Roma ticaret gemileriyle tüm Anadolu, Adriyatik, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına sevk edilmiştir. Bizans döneminde kilise ve manastır mimarisinde kullanılan sütun ve sütun başlıkları çoğunlukla Marmara Mermeri’nden yapılmıştır. Marmara Adası’nda Bizans döneminde mermer işleme tekniğinin ne kadar geliştiğini gösteren en önemli bulgu, Harmantaş mevkiinde bulunan, ağırlığı 180 tona yaklaşan 4,45 metre çapındaki sütundur. Osmanlı dönemi mimari eserlerinden Süleymaniye Camii, Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı ve bu eserler gibi birçok eserde dönemin mimarlarının öncelikli tercihi Marmara mermeri olmuştur” diyor ve ekliyor ,
“Yanlıştan biran önce vazgeçilmeli”
“Antik çağlardan beri en önemli yapıların gözde taşı olarak kullanılan sarayları, camilleri süsleyen Marmara Mermeri ocaklarının doğal sit kapsamı altına alınacak olması akıl karı değildir. Buradaki ocaklardan dünyada alternatifi olmayan bir mermer üretiliyor. Ocaklar tarihi dokusu ve geçmişiyle bölgede kendine özgü bir maden kültürü oluşturmuştur. Ekonomik zorunluluğu açısından bulunduğu bölge, bir maden kasabası haline dönüşmüştür. Taslak halindeki bu yanlış çalışmadan, bir an önce vazgeçilmelidir. Bu konuda tüm sektörün desteğini bekliyoruz.”
Büyük liman, adayı şaha kaldırır
Adanın bir diğer sorunu ise liman. Burada üretilen mermerin Arap Baharından önce en büyük alıcısı Suriye idi. Suriye’de yaşanan savaş, Ada ihracatını ciddi bir şekilde vurdu. Adadan 2008-2009 yıllarında 200 bin metreküp blok ihracatı gerçekleştirirken bugün bu rakam, 40 bin metreküplere kadar düştü. Başkan Dinçer yaşanan bu ihracat kayıplardan dolayı herkesin mermer üretimini yüzde 60-70 azalttığını vurguluyor. Blok ihracatında yaşanan kaybın artıya çevrilmesi gerekiyor ve bunun için de Adada büyük bir limana ihtiyaç var. Bunun nedenini Dinçer şu şekilde açıklıyor, “Buradaki ocaklar yaklaşık 2000 yıldır faaliyet gösteriyor. Blok ihracatında yaşanan kayıp, üretimin de azalmasına neden oldu. Buranın önünü tekrar açmamız için de büyük bir limana ihtiyacımız var. Güney Amerika’dan, Uzakdoğu pazarından yoğun bir şekilde mıcır talebi alıyoruz ancak nakliye sıkıntımızdan dolayı bu taleplere olumlu karşılık veremiyoruz. Şuanki limandan 40 bin tondan fazla yükleme yapamıyoruz. Talep gelen pazara ulaşabilmek için de en az 50 bin tonluk gemi yüklemesi gerekiyor. Bunun için de büyük liman Ada’nın en büyük ihtiyacı. Mermere özel büyük bir limanımız olunca üretim, ihracat ve istihdam artacak. Büyük liman olmadığı için burası köreliyor. Bir sene önce bu konuyu Büyükşehir Belediye Başkanına ilettik. Kendisi de konuya sıcak baktı. Umarım en kısa sürede hayata geçirilir. Tabii öncelikle sit sorununun çözülmesi gerekiyor.”
Maden Bölgesi oluşturma düşüncesinde sakıncalı kısımlar var!
Bakanlık tarafından doğal taş ocaklarının bulunduğu alanlarda maden bölgesi ilan edilecek olmasıyla ilgili yürütülen çalışmaya da değinen Dinçer çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dinçer, Kanunun doğal taş sektörüne etkisini şu sözlerle açıklıyor: “Marmara Adası gibi tarihi, coğrafyası itibari ile Maden kasabası olmuş yerler vardır. Tek geçim kaynağı mermer olmuş ve bu nedenle yerleşmeler olup, zamanla maden kasabası halini almış yerlerde ruhsat birleştirip, tek firma halinde çalışılması ya da dışarıdan bir insanın ihaleyi kazanıp buraları devralması, buralarda yıllardır çalışan insanların göç etmesine sebep olacaktır. Bu durum kargaşa yaratacak ve sosyo ekonomik düzeyler düşecektir.
Bununla beraber, mermer kısa mesafede renk, doku, desen, kalite, sağlamlık konusunda farklılık göstermektedir. Bir ocakta bile 4-5 renk seleksiyon çıkmaktadır. Bir maden bölgesinde birbirine yakın 30-40 tane mermer ocağı olduğunu düşünürsek, bu kadar kapsamlı mermer çeşitliliğinin pazarlamasını yapmak, üretim organizasyonunu sağlamak mümkün değildir. 30-40 firmanın birleşip, birlik sağlaması da mümkün değildir. Marmara Adasının en büyük avantajı, burada mermer, maden var diye insanlar bu bölgede yaşamayı tercih etmişler. O yüzden devlet “burayı maden bölgesi ilan ediyoruz ya da burayı kapatıyoruz” derse, burdaki halk bize sahip çıkar. Çünkü geçim kaynağı bu. Ama Anadolu’da yaşayan insanlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Onlara göre yıllardır yaşadığı köyün ormanlarını madenci gelip kesiyor, ormanı yok ediyor . Mermerciye bakış açıları genelde bu şekilde. Eğer tüm dernekler, sektör bütün siyasilere ulaşırsa, inanın bu kanunu uygulayamazlar. Biz bu kanunu duyar duymaz hemen harekete geçtik. mücadelemizi veriyoruz. Kamu alanlarında zaten Türk taşı tercih edilmiyor, sektör olarak neredeyse 200 ülke gezerek taş satmaya çalışıyoruz. Yüzde 63 vergi yükü var üzerimizde. Madenciliğin ne kadar büyük Ar-Ge çalışması gerektirdiğini bilmiyorlar. Devlet kadrosunda işinin uzmanı olmayan kişilere derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Bu vahim bir durumdur. Sektörün acilen tek yumruk olup mücadele vermesi gerekiyor.”