Gökhan Karakuş, Türkiye’nin mimarlık, tasarım ve teknoloji alanlarında önemli bir figür. Mardin’in Nusaybin ilçesinde doğmuş olan Karakuş, genç yaşta ailesiyle birlikte Amerika’ya göç etmiştir. Daha sonra iş sebebiyle İstanbul’a dönmüştür. Şu anda kendi tasarım stüdyosu Emedya Design’ı yöneten Karakuş ile doğal taşın mimarideki önemi ve çağdaş uygulamaları üzerine konuştuk.
Sizi tanımak isteyen okuyucularımız için biraz kendinizden bahseder misiniz?
Benim adım Gökhan Karakuş. Mardin’in Nusaybin ilçesinde doğdum. Babam, Kadir Karakuş, 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’de inşa edilen büyük hidroelektrik projelerinden birinde çalışan DSİ’de mühendisti. Ben de Türkiye’deki bu mühendislik, inşaat ve mimarlık ortamında büyüdüm. Ailem, zengin bir geçmişe sahip Tokat’ın Niksar ilçesindendir. Niksar’daki Selçuklu Dönemi taş mimarisi içinde, örneğin Danişmend dönemi Ulu Camii gibi yapılar arasında büyüdüm. Babam daha sonra eğitim için Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Ailem de oraya taşındı ve ben esas olarak New York bölgesinde büyüdüm. New York’taki Vassar College ve Columbia Üniversitesi’nde okudum. Her iki okul da mimarlık, mimarlık tarihi ve teorisi konularında güçlüydü ki bu alanlar benim odaklandığım konular oldu. 1990’ların sonlarında teknoloji alanında çalışmak için New York’tan İstanbul’a taşındım. O zamandan beri Türkiye’de mimarlık, tasarım, teknoloji ve eğitim alanlarında çalışıyorum. Şu anda taş tasarımına odaklanan bir tasarım stüdyomuz olan Emedya Design var ve Alimoğlu, Silkar Stone ve IMIB/EIB gibi önde gelen firmalarla çalışıyoruz.
Doğal taşın çağdaş Türk mimarisindeki önemi nedir?
Türkiye’de taşın mimarlıkta önemi son derece büyüktür. Göbeklitepe ve Karahantepe gibi Türkiye’deki arkeolojik kazılardan yakın zamanda gördüğümüz gibi, yaşadığımız coğrafya insan medeniyetinin şafağında taş mimarisi ve özellikle taş yapılar açısından bir kaynak olmuştur. Biz, bu bölgenin şu anki sakinleri, bu mirasın varisleriyiz. Bu bölgede yaşamış olan Luvi, Hitit, Mykenai Yunanları, Asurlular, Yunanlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklu Türkleri ve Osmanlılar gibi geçmiş uygarlıklar bize yaşamın anlamını merkezine alan önemli taş mimarlık örnekleri bırakmıştır. Modern Türkiye, taş mimarisi geleneğini devam ettirmekte, biz Türk vatandaşları olarak bu gelenekleri sürdürmek, mimarlık, tasarım ve teknoloji imkânlarımızla taşta mimarlık alanını sürdürülebilir bir şekilde ilerletmek bizim sorumluluğumuzdur. Taş mimarisinin bilgisini gelecek nesillere ve dünya geneline aktarmak bizim görevimizdir. Bu yüzden Türkiye’de çağdaş taş mimarisini geliştirmemiz gerekiyor. 2014 yılında ‘Türkiye’deki Çağdaş Taş Mimarisi’ adlı bir kitap yazdım ve IMIB tarafından yayımlandı. Türkiye’deki önde gelen mimarlarımız tarafından yapılan birçok çağdaş mimari örneği buldum ve işim, Türkiye ve dünya genelinde daha fazla mimarı taşı çağdaş mimaride kullanmaya teşvik etmeye devam etmek.
Geleneksel Türk mimarisinden çağdaş mimariye geçişte doğal taşın rolü nedir?
Türkiye’de taşın geleneksel mimariden çağdaş mimariye geçişi kademeli oldu ama coğrafi olarak da değişti. Örneğin Ege ve Akdeniz mimarisine baktığımızda, birçok mimar hala geleneksel taş duvar ve kuru duvar teknikleri ile yapı inşa etmekte. Cengiz Bektaş, Turgut Cansever, Nevzat Sayın, Han
Tümertekin gibi isimler, yerel taş inşaat tekniklerini kullanarak binalar tasarladı. Büyük ölçekli kentsel mimarimizde, 20. yüzyılın başlarından itibaren modern dönemin mimarisiyle uyumlu olarak taş kaplamaların yaygın olarak kullanıldığını gördük. Emin Onat’ın Anıtkabir’deki traverten kaplamaları ve rölyefleri ve Sedad Hakkı Eldem ile Emin Onat’ın İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakülteleri örneklerinde özellikle mermer kullanımı bunlardan biridir. 20. yüzyılın sonlarında birçok mimar, Gökhan Avcıoğlu’nun Ünye taşından yapılmış dalgalı organik cephesi ile One ve Ortaköy gibi yaratıcı taş kaplama tekniklerini kullanmıştır. Emre Arolat’ın Sancaklar Camii’ndeki yoğun taş işçiliği de buna bir örnektir. Bugün, Ömer Selçuk Baz, PIN ve Alper Derinboğaz gibi genç mimarlar taşı yapısal bir şekilde kullanıyor ki bu, kendi çalışmalarımın bir parçası olan yapısal taş mimarisi araştırma ve geliştirme çalışmalarım için önemli bir adımdır.
Sizin projelerinizde doğal taşı kullanma tercihinizin arkasındaki düşünce nedir?
Ben taş tasarımının olanaklarını araştıran bir tasarımcıyım. Bu nedenle doğal taşın ifade gücü ile çalışmayı denedim. İlk serimiz olan Silkar Stone ile yaptığımız Hyperarchaic Tectonics mermer mozaiklerinde su jeti mozaikleri ile ileri geometriler ve döşeme sistemlerinin olanaklarını keşfettik. Türkiye’nin ünlü olduğu birçok farklı renkteki mermeri kullanarak bu karmaşık rölyef mozaikleri yarattık. Daha sonra 3 boyutlu yüzeyler üzerinde yine Silkar Stone ile mozaikler üzerinde çalıştık ve bunları Milan Design Week’te IMIB’in Turkish Stone Library’sinde sergiledik. Yapısal taş çalışmalarım beni İstanbul bölgesindeki Kufeki taşını kullanmaya yönlendirdi ve bunu Polat Piyalepaşa’nın Gül Baba parkında farklı geometrik ve doğal dokular ve yüzeylerle uyguladık, el işçiliği yoluyla taş yüzeylerin dokusal olanaklarını araştırdık. Gül Baba projesinde Kufeki taşını doğrudan ocağından inşaat alanına taşıdık ki bu şu anda üzerinde çalıştığım bir araştırma alanıdır. Yani doğal taş ocaklarının kesim sistemlerini kullanarak doğal taş tasarımının yapısal ve ifade edici formlarını yaratmak. Ve son olarak, Alimoğlu Mermer İzmir’in Travercolor dolgulu renkli traverten ürünü ile tasarladığımız Aurora serisi vazoları tasarladık. Aurora, farklı renk kombinasyonlarını modüler olarak farklı şekillerde üst üstü olanak tanıyor. Travercolor, ticari sınıf travertenin sürdürülebilirlik amaçları için olanaklarını genişletiyor.
Doğal taşın çağdaş mimari trendlerindeki yeri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Son yıllarda, mimarlık ve tasarım sektörleri, estetik tercihler ve sürdürülebilirlik taahhüdü tarafından yönlendirilen doğal taş kullanımında bir canlanma görmüştür. Bu canlanma, bu zamansız malzemeyi daha sorumlu, uyumlu ve yenilikçi kullanımlara yönelik geniş bir hareketi yansıtan birkaç anahtar eğilimle karakterize edilmiştir. Türkiye’deki taş sektöründe bizlerin de bu eğilimlerin farkında olması gerektiğini düşünüyorum çünkü dünya hızla değişiyor ve Çin, İtalya, Fransa, İngiltere gibi rakiplerimiz bu konuda oldukça bilinçli.
Sürdürülebilirlik ve etik kaynak kullanımı merkezi bir odak noktası olmuştur. Londra’da düzenlenen Surfaces Design Fuarı’nda EIB için Türkiye’den gelen doğal taşlar hakkında konuştum ve bana sorulan ilk soru Türkiye’den İngiltere’ye doğal taş taşırken ortaya çıkan karbon ayak izi oldu. Çevresel endişeler giderek önem kazandıkça, mimarlar ve tasarımcılar, yerel toplulukları destekleyen ve katı çevresel standartlara uyan etik kaynaklardan elde edilen taşların kullanımını önceliklendiriyorlar. Bu eğilim, doğal taş materyallerinin geri dönüşümüne de uzanıyor, atıkları en aza indirmek için artıkların ve yeniden kazanılan parçaların kullanılmasını teşvik ediyor.
Bir diğer önemli eğilim ise, bina sakinlerini doğayla daha yakın bir bağ kurmayı amaçlayan biyofilik tasarım prensiplerinin entegrasyonudur. Memorial Hastaneler Grubu, Polat Gayrimenkul ve Silkar Stone için biyofilik tasarım alanında öncü çalışmalar yürüttüm. Taşı, dokusu, rengi ve formu gibi doğal güzelliklerini vurgulayacak şekillerde kullanarak, tasarımcılar hem iç hem de dış mekanların doğal estetiğini artırabilir ve sakinleştirici ve ilham verici ortamlar yaratabilirler. Örneğin, New York’taki Perelman Performing Arts Center’ı Rex Architects tarafından tasarlanmış sandviç mermer panel cephesi ile bu konuda bir örnek olarak gösteriyorum. Türkiye’de doğal taşta biyofilik tasarım konusunda bir lider olarak daha fazlasını yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Şu anda tasarım stüdyom Emeyda Design ile bu konuyu ilerletmeye çalıştığım bazı biyofilik tasarımlar üzerinde çalışıyorum.
Modern mimaride yalın ve basit yaklaşım da doğal taş kullanımında önemli bir rol oynamaktadır. Bu eğilim, taşın doğal özelliklerinin öne çıkmasını sağlayan temiz, basit çizgileri vurgular. Teknolojideki ilerlemeler, büyük, dikişsiz taş yüzeylerin ve daha ince, daha hafif levhaların üretimini kolaylaştırmıştır; bunlar daha kolay taşınabilir ve monte edilebilir, şık, sade bir görünümü destekler.
Özellikle CNC frezeleme ve robotik kesme gibi dijital fabrikasyon teknolojilerindeki teknolojik ilerlemeler, taş inşaatında yeni olanaklar açmıştır. Bu teknolojiler, daha önce mümkün olmayan karmaşık ve hassas tasarımların yaratılmasına olanak tanır, mimarların yeni formlar ve desenler keşfetmesine imkan verir. Örneğin, New York’ta Shop Architects tarafından tasarlanan Brooklyn Tower, Türkiye’den gelen mermerden yapılmış, dijital fabrikasyon ve Türkiye’den el işçiliği ile üretilmiş oldukça detaylı parçalardan oluşan bir cepheye sahiptir.
Ayrıca, eski ile yeninin harmanlanması, geleneksel taş duvarcılığını çağdaş tasarım unsurlarıyla entegre etme eğilimi de artmaktadır. Bu yaklaşım, taşla ilişkili tarihi zanaatkârlığı sadece saygı göstermekle kalmaz, aynı zamanda onu modern bağlamlara uyarlar, geçmiş ile şimdiki zaman arasında bir diyalog yaratır. Türkiye’de bunu GAD’ın Divan Kuruçeşme örneğinde görebiliriz; burada birçok geleneksel taş duvarcılık tekniği modern tasarım ile harmanlanmıştır. Son olarak, çok işlevli ve uyumlu mekan kullanımına yönelik eğilim, kentsel alan üzerindeki primi yansıtır. Taş, dayanıklılığı ve uzun ömrü nedeniyle tercih edilmekte, zaman içinde birden fazla kullanıma uyum sağlaması gereken binalar için anahtar niteliklerdir ki bunu Türkiye’de Han Tümertekin’in çalışmalarında görebiliriz.
Birlikte, bu eğilimler hem geleneksel taş zanaatkarlığının köklerine geri dönüşü hem de modern teknoloji ve sürdürülebilir tasarım olanaklarını ileriye taşımayı temsil eden bir alanı sergiliyor. Bu çift odak, doğal taşla mimaride başarılabilir olan sınırları zorlamaya yardımcı oluyor.
Türk mimarlarının doğal taşı kullanımında öncü olma potansiyeli hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu alanda genç mimarlara önerileriniz nelerdir?
Taşta mimarlık ve tasarımın potansiyeli büyüktür. Tüm genç mimar ve tasarımcılara hemen çevrelerine bakmalarını ve Türkiye’deki coğrafyalarından hangi yerel taşların olduğunu – mermerden travertene, bazalttan kireç taşına – görmelerini öneriyorum. Türkiye, sürdürülebilir ve ekolojik bir şekilde kullanabileceğimiz büyük miktarda doğal taşa sahiptir. Bu sürdürülebilirlik meselesini çözmek, gelecek nesil mimarların görevidir. Ayrıca CNC’de dijital fabrikasyon ve el işçiliği olanaklarını teşvik ediyorum. Türkiye’de her ikisi de mevcut ve genç mimarlar her ikisini de kullanarak benzersiz tasarımlar yaratmalıdır ki bunları her yıl Izfas Mermer İzmir fuarında, Değişik tasarım yarışmasında jüri üyesi olarak görmekteyim.
Projelerinizden birkaçını ve bunların özelliklerini okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?
Yeni projelerim yapısal taş mimarisi ve zanaat üzerine odaklanıyor. Emedya Design’da tasarımcı Gözde Kavaçlı Eren ile birlikte 3 boyutlu mozaik taşlar üzerine yeni tasarımlar üzerinde çalışıyoruz. 2024 Sonbaharı için yeni bir koleksiyon tasarlamayı umuyoruz. Alimoğlu ile Aurora koleksiyonumuz şu anda Türkiye ve Katar’da satışta ve Aurora koleksiyonunun Travercolor ile İngiltere, ABD ve Çin’de satışını teşvik etmeyi umuyoruz. Şu anda, ocağı bir üretim yeri olarak kullanarak, dijital kesim tekniklerine odaklandığım bir araştırma projesi üzerinde çalışıyorum. Bu yöntemle, yapısal taş mimarisi için yapı taşlarını doğrudan ocağa yaratıyor ve bunları inşaat alanına gönderiyoruz. Bu süreç, inşaatın karbon ayak izini azaltmayı ve ocak madenicilik sürecinden kaynaklanan atıkları azaltmayı amaçlamaktadır. Bu proje, Türkiye’deki meslektaşlarım olan Hasan Burak Alimoğlu (Alimoğlu Mermer İzmir) ve İngiltere’deki mimar Amin Taha ile birlikte yürüttüğüm bir çalışmadır. Ayrıca, archaeotecture kavramını kullanarak arkeoloji ve taş mimarisi üzerine çalışmalarımı sürdürüyorum. Philadelphia’daki Pennsylvania Üniversitesi Weitzman School of Arhitecture’ndan Prof. Ferda Kolatan ile birlikte, Gökhan Avcıoğlu’nun GAD Vakfı’nın desteğiyle Kapadokya üzerine bir kitap üzerinde işbirliği yapmaktayım. Son olarak, neredeyse 15 yıldır Türk doğal taşlarının ihracatına yardımcı olma çabalarımı sürdürüyorum; bu çerçevede Ege İhracatçılar Birliği, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği ve İzmir Mermer Fuarı ile çalışmaktayım. Bu tür çalışmaları daha da artırmayı umuyorum.