Dr.Jekyll ve Mr.Hyde
Dr. Henry Jekyll, bir insanın iki tarafı olduğuna inanan bir bilim adamıdır: şeytan tarafı ve melek tarafı. Bu iki taraf ayrılırsa insanın özgür olabileceğini düşünmektedir. Bunu başarabilmek amacıyla birtakım kimyasal deneyler gerçekleştirdikten sonra içtiği iksir onu korkunç suçlar işleyen Hyde’a dönüştürür.
İskoç yazar Robert Louis Stevenson’ın 1886 yılında yayımladığı Gotik uzun hikayesidir Dr. Jekyll ve Mr. Hyde. Asırlar boyu her din, her kültürde insanın iyilik ve kötülük arasındaki varoluş çelişkisini anlatan çarpıcı bir yapıttır. Uzak Doğu’da Yin ve Yang olarak karşımıza çıkar, tek tanrılı dinlerde insanın içerisindeki rahmani ve şeytani iki frekans noktasını ve insanın iyiliğe ve kötülüğe yöneliminin yine kendi hamurunda olduğunu anlatır. Bütün dekorasyon fikirleri, tasarımlar insanın iç dünyasının dışa vurumudur. O yüzden çağa, yaşanan toplumsal olaylara, insanlığın ruh haline dayanan değişimler ve konseptin modalaşması hiç şaşırtıcı değildir. Elbette ki bu değişimler yaşadığımız mekanlarda, kullanılan renklerde, çizimlerde de kendisine yer bulur.
Bu yüzden son yıllarda çift karakterli, normalde birbirine tezat renklerin aynı çatıda birleştiği taşlarda da ilginin arttığını görmeye başladık. Mesela Panda, Patagonia gibi taşlar bu segmentin lokomotifi oldular. Ayrı ayrı klasik renklerin veya taş karakterlerinin aynı taşta olağanüstü bulunmalarına şahit oluyoruz. Beyaz bir zemindeki ince siyah desen çizgileri veya siyah bir zemindeki beyazlar rahatsız edici olarak algılansa da, Panda’da hareketlerin büyüklüğü ve her iki rengin de baskın karakterleri sayesinde renk dağılımı bir dengeye doğru evriliyor. İçinde bulunan çatışmayı dengeye dönüştürdükçe seleksiyon olarak A kaliteye ulaştığını görebiliyoruz.
Patagonia’da çatışma renkten çok zaman zaman taşın yapısı ile ilgili. Katı tavizsiz ışık geçirmeyen bir zeminin veya quarzite veya narin mermer yapılar ile harmanlanması ortaya çıkan karakter çatışmasının içerisinde eşsiz bir narinlik ve harmoni ortaya çıkarıyor. Gündüz işinde asude bir insanın gece ışıltılı bir ikona dönüşmesi gibi. Dün ekstrem gelen bu tarz taşlar, bugünün kaotik dünyasında hem kavgayı hem uzlaşmayı yansıtmakta başarılılar.
Edebiyat alanında hatırı sayılır eserler ortaya koymuş bir şair/yazar ile sohbetimizde, “Dünya yüzünde şimdiye kadar söylenmemiş hiçbir söz yoktur. Biz aslında yeni formatlarda aynı şeyleri söylüyoruz” demişti. Düşünüyorum da dünyada gündeme gelen bütün taşların belki de bir muadili farklı bir formasyonunu Türkiye’den dünyaya sunabilmek belki de bizim şansımız. Panda benzeri taşları Marmara Adası’nda, M. Kemalpaşa’da yakalıyoruz. Hakeza Patagonia muadili taşlarımız var Afyon bölgesinde. Üzerinde oturduğumuz çeşitlilik ve bu eşsiz değerler ile taş sektöründe her zaman söylenecek bir sözümüzün olması keyif verici.