Röportaj: Şehriban ÇİMEN
Adıyaman’da topraktan bir evde dünyaya geldi. Yıllarca akrabaları ile birlikte bu iki göz odalı evde zor şartlarda yaşadılar. Ailesine destek olmak için yedi yaşında yaz tatilinde çalışmaya başladı ancak okumayı da ihmal etmedi. Ortaokulu ve liseyi ailesinden uzakta başka bir şehirde tek başına yaşayarak okudu. Üniversite eğitimini birincilikle tamamlayıp mimar oldu. Ama hayat mücadelesi bitmemişti. Yaklaşık 10 yıl boyunca emek verdiği mimarlık alanında, belki de mesleğinin en iyi olduğu dönemde yaşanan Mortgage Krizi, inşaat sektörünü olumsuz yönde etkilemişti. Bu sebeple yeni arayışlar içerisine girdi. Memleketi Adıyaman’da bir mermer ocağı buldu. Mimarlıktan kazandığı bütün birikimini bu ocağa yatırdı. Beş yıl boyunca kar kış, yağmur çamur demeden uğraştı ama olmadı. İçindeki inanç, azim ve belki de en önemlisi hayalleri ise ona “pes etme” diyordu. Bir gün farklı bir ocakta tesadüfen bir taş buldu. Hayallerini gerçeğe dönüştürecek bir taştı. Fakat bu hiç de kolay olmamıştı. Taşı tanıtmak için büyük uğraşlar verdi…ve daha pek çok şey anlatıyor Lion Stone Art’ın kurucusu Hüseyin Arslan.. “İlk ocak denememizde sektördeki deneyimli kişilere danışmama rağmen hiçbir destek göremedim” diyor ve şunları ekliyor Hüseyin Arslan: “Geçmişte yaşadığım zorlukları başkaları da yaşasın istemiyorum. Lion Stone Art’ın en büyük amaçlarından biri, Türkiye’de açılan yeni mermer ocaklarını desteklemek ve bu taşları dünyaya tanıtmakta öncü rol oynamak. Bizden bilgi isteyen, pazarlama desteği isteyen kim olursa olsun hiçbir karşılık beklemeden paylaşmaya hazırız.” Onun hikayesini dinlemek, verdiği mücadeledeki haklılığını görmek ruhuma inanılmaz iyi geldi. Şimdi sizi, Hüseyin Arslan ile baş başa bırakıyoruz.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, nasıl bir ailede büyüdünüz?
Adıyaman’da topraktan bir evde doğdum. Amcamlarım, kuzenlerim, dedem, bütün aile iki göz odalı bir evde yaşıyorduk. Zor şartlarda büyüdüm. Yedi yaşımdan beri çalışıyorum. Okuldan sonra ve yaz tatillerinde aileme destek olmak için çalışırdım. Babam maddi imkansızlık nedeniyle ilkokulu bırakmak zorunda kalmış ancak bizim okumamızı çok istiyordu. Eğitimim için beni Ankara’ya götürdü. Ortaokulu ve liseyi Ankara’da tek başıma okudum. Çocukken gördüğüm her şeyi çizerdim, tasarlamayı da çok severdim. Bir gün ilkokul öğretmenim yaptığım bir çizime inanmamıştı. Yalan söylediğimi düşünüp beni küçük düşürmeye çalışmıştı. O olaydan sonra çizim yapmayı bırakmıştım. Üniversitede İnşaat mühendisliği okumayı seçtim. Kıbrıs’ta inşaat mühendisliği okurken aynı bölümdeki arkadaşlarım sürekli demir beton hesabı yaptıklarından ve işin ne kadar sıkıcı olduğundan bahsediyorlardı. Ben ise yaptığım işten keyif almam gerektiğini hep söylüyordum. Bir arkadaşım “Neden mimarlık okumuyorsun?” dedi. “Mimarlık nedir?” dedim. “Ev tasarlıyorsun, çiziyorsun, beğenilirse projelendiriyorsun, sonra da maketini, uygulamasını yapıyorsun” dedi. O gün bunların aslında henüz çocukken ilgi duymaya başladığım konular olduğunu fark ettim ve inşaat mühendisliğini bırakıp mimarlık okumaya karar verdim. Üniversiteyi de bölüm birincisi olarak bitirdim.
Mimarlık süreci nasıldı?
Mezun olduktan sonra evlendim; İstanbul’a taşındım ve bir süre orada çalıştım. İstanbul’da ilk çalıştığım yer deneyim kazanmamı sağlamıştı ancak uzun vadede hayallerimi gerçekleştirebileceğim bir firma değildi. Daha profesyonel firmalara başvurdum. Birçok firma krizden dolayı zor durumdaydı ve eleman alımı yapmıyordu. Ben de üniversite öğrencilerine proje dersleri vermeye başladım. O sırada ünlü bir türkücünün ev projesini aldım ve sonrasında daha büyük işler gelmeye başladı. Bir ekip kurdum; zamanla ekibimi genişlettim, kaliteli projeler yapıyordum. O süreçte askere gittim. Askere gidince işleri tamamen ekibime bırakmak zorunda kaldım. Askerden döndüğümde ise işlerin yokluğumda hiç de yolunda gitmemiş olduğunu üzülerek gördüm ve tekrar sıfırdan başlamak durumunda kaldım. Toplu konut, banka işleri, restorasyon, dekorasyon derken yüzlerce proje yaptım. Artık tercih edilen ve adından söz edilen bir mimar haline gelmiştim.
Mesleğinizin en iyi dönemindeyken doğal taş sektöründe yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz?
2008 yılında yaşanan kriz ile inşaat sektörünün yavaşlayacağını hissetim ve mutlaka ihracat yapmam gerektiğini düşündüm. Ciddi bir arayış içindeydim. Ya yurt dışında inşaat projeleri yapmalıydım ya da farklı bir ürünü yurt dışına satmalıydım. Bu ürün ne olabilir diye sürekli kafamda kurguladığım şeyler vardı. Mevcut işlerim ve arayışlarım devam ederken bir gün bir akrabam elinde bir taş ile geldi.
Nedir o taş?
O zamanlar Adıyaman’da çıkan yeni bir taş, Emperador. İhracat taşı, ruhsat kapatmamız lazım dediler. Ve taşla ilgili maceramız böylelikle başlamış oldu. Üç ay gibi kısa bir sürede izinlerimizi aldık. Bütün iş makinelerini, aparatları kiraladım. Ocak ayında yerlerde buz varken, o zor hava şartlarında dağda mermer kesiyorduk. Çamur, kar, fırtına demeden çalışıyor, Marble İzmir Fuarı’na taşı yetiştirmeye çalışıyorduk. Telli makine kesmiyor, deliciler delmiyor, arazi şartları çok zor, yol yok, durum o kadar kötü ki…. Birkaç kesim attık. Olmadı. Maalesef taşı fuara yetiştiremedik. Yaşadığım stres sağlığımı etkilemeye başlamıştı. Umudumuzu yitirmeden bir kez daha makineleri toplayıp çalıştık, bir ayna çıktı ortaya. Bir baktık ki ocakta Emperador ararken başka bir taş bulmuşuz. Bir proje taşıydı ama bunu hemen anlayamamıştık. O dönem sektörün tecrübeli isimlerinden bana yol göstermelerini, taşla ilgili görüşlerini rica etmeme rağmen hiçbir destek görememiştim.
Hangi konularda yardım bekliyordunuz?
Bu taş iş yapar mı, yapmaz mı? Doğru bir iş mi yapıyorum, bunun başka bir yolu yöntemi var mı? Sektörde deneyim sahibi kişilerin hiçbiri “bir proje taşı bulmuşsunuz, bunu proje taşı olarak tasarlayabilirsiniz” demedi; bize yol göstermedi. Oysa onların paylaşacağı bir fikir ya da sadece bir söz, yürümekte olduğumuz yola ve sektöre bambaşka bir boyut kazandırabilirdi.
Adıyaman’daki ocak ile kaç yıl uğraştınız ve sonunda istediğiniz sonucu alabildiniz mi?
Beş yıl boyunca uğraştım ancak bütün çabalarımız maalesef boşa gitti; ciddi maddi kayba da uğradım ancak denemeye değerdi; tecrübe kazanmamı sağladı. Ailem de bu süreçte bana hep destek oldu.
Bu süreçte mermercilikten vazgeçmek istediniz mi?
Mermerciliği bırakıp inşaat ve proje işine devam etmeye karar vermiştim. 2011 sonunda İzmir’e geldim. Proje sahalarına bakarken kendi mıcır ocağımızın kenarında bir tane mermer sahası fark ettik. Gri mermerdi ama o zamanlar Türkiye’de gri mermer pek çıkmıyordu. Ocaktan aldığım numune taşı kestirdim. Taşı görür görmez bu taş iş yapar dedim. Bir tasarımcı olarak taşa ısındım. Taş ise bugün tüm dünyanın yakından tanıdığı Silver River’dı…
Taşa inanmayanlar oldu mu?
Kestiğimiz numuneleri büyük ihracat firmalarına gönderdik. Gönderdiğimiz bütün firmalar bu taş iş yapmaz dedi. Bu taşa bir ben, bir de sektördeki yakın bir dostum inandık. Bir buçuk yıl hafriyat yaptık. Fakat bir türlü taş çıkmıyordu. Derken sene 2012’nin sonunda ilk bloğu yakaladım. Bu arada Adıyaman’daki ocakla da 2012’ye kadar uğraştım ve sonra ruhsatı iptal ettim. Sonrasında Silver River’la ilgili çalışmalarım için İtalya’ya gittim.
Taşa inanmayanlar olduğunu söylemiştiniz. İlk bloğu yakaladığınızda taşı satabildiniz mi?
İtalya’daki en büyük firmalara numune göndermemize rağmen iki yıl boyunca bir tane blok satamadık. Stokta taşlar birikmişti. Bir ihracatçı dostum ile 2014 Marble İZMİR Fuarı’nda ortak stant kurduk. Silver River taşımızı orada sergiledik. Fuardan sonra ilk satışımızı Portekizli bir firmaya gerçekleştirdik. Başlangıç olarak sadece üç tane blok satabilmiştik. Bu, taşla ilgili inancımızın devamına dair önemli bir adım ve işaretti…
Artık işaret gelmeye başlamış, satışlar hızlanmaya başladı mı?
İşaret geldi ancak satış süreci pek kolay olmamıştı. Bir süre daha inşaat – proje işi yapmaya ve aynı zamanda taşla ilgili de düşünmeye devam ettim. Sonra şu aklıma geldi; bu mermeri kimler projelere önerip onaylatıyor? Benim gibi mimarlar… Bu taştan ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Yaklaşık 6 ay da onun üzerinde çalıştım. Projeleri tasarladım. Bütün dünyadaki sosyal medya ağlarına ve müşterilere tasarladığımız projeleri gönderdik. Sonrasında taşı sormaya başladılar. Bu sayede Silver River proje ile birlikte tanınmaya başlamıştı.
Şu an Silver River taşının bilinirliği konusunda istediğiniz seviyeye geldiğinizi düşünüyor musunuz?
Silver River 2018 yılında pik yaptı. 2019-2020-2021 yıllarında ise artık taklit edilir bir ürün haline geldi. Eğer bir ürün taklit ediliyorsa, bilin ki taklit edilebilecek değerde olduğu içindir. Sektördeki herkese şunu öneriyorum; taşınızı kontrollü üretip satın ve pazarı koruyun. Bu da katma değeri, fiyatları yükseltecektir. Invisible Grey, Silver River, Alexandrette Black, Lilac, dünyanın en güzel taşlarından biri Blue Jean sadece Türkiye’de var. Dünyada popüler 20 taştan en az 10 tanesi Türkiye’den çıkıyor. Bu çok büyük bir değer. Bu değerleri sonu gelmeyecekmiş gibi tüketmenin bir anlamı yok. Fiyat odaklı rekabete girildiği zaman kaybeden Türk taşı oluyor.
Silver River’i sizin şansınız olarak görüyor musunuz?
Tabi ki görüyoruz. Düşünün ki bütün birikiminizi harcadığınız ilk ocak deneyiminizde beş yıllık çabanız başarısızlıkla sonuçlanıyor. İkinci bir başarısızlık enerji ve motivasyonumu tüketebilirdi. Şu an galerimizde 100’e yakın taş çeşidimiz var. Bunların %80’i Türk taşı, %20’si ise ithal taşlar. Bir iki yıl sonra bu sayı 400 civarında olacak. Amacımız doğal taşı, mermeri bütün dünyaya sevdirmek.
Galerinizde Türk taşları da var ithal taşlar da. Peki sizin taşınız olan Silver River’ı neden başka galeride göremiyoruz?
Türkiye’de sadece bir iki galeride görebilirsiniz. Genelde yurt dışındaki galerilerde bulunuyor taşımız. Doğal taş işi tamamen üretim ve pazarlama ile paralel yürür. Çok fazla ürettiğiniz zaman değeri düşer. Marketlerin hepsinde aynı proje taşı bulunduğu zaman da taşın değeri düşüyor. Bunu özellikle proje taşları için söylüyorum.
Kolay ulaşılabilir bir hale geldiği için mi böyle düşünüyorsunuz?
Evet, kolay ulaşılabilir bir hale geldiği zaman özellikle proje taşlarının değeri düşüyor. Dünyanın en pahalı markaları, sanat eserleri her yerde sergileniyor mu? Sergilenmiyor. Doğal taş da bence bir sanat eseridir. Sanat eserlerini nasıl koruyorsak, doğal taşları da aynı şekilde korumalıyız. Proje taşları lüks yapıların taşlarıdır. Dünyanın en lüks projelerinde ucuz taşlar asla yer almaz. Doğru fiyatlama, doğru pazarlama, doğru sunum olmadığı zaman o proje taşı hiçbir değer ifade etmez. Lion Stone Art olarak bütün taşlara eşit mesafedeyiz. Kendi ocağımızın taşı Silver River’ı ne kadar çok seviyorsak, Invisible Greyi de, Alexandrette Black‘i, Leylak’ı da o kadar çok seviyoruz.
Asla galerimize koymayız dediğiniz taş hiç yok mu?
Galeride birbirinden farklı birçok taşa ciddi yatırım yaptık, kiminde zarar da ettik. Bazen risk almak gerekir. Bir taş uzun süre satılamamışsa, ya doğru zaman gelmemiştir; ya da enerjisine uygun bir proje henüz yapılmamıştır. Aslında her taş değerlidir.
Bütün hayatınız çalışarak geçmiş, geçiyor. Peki iş dışında neler yapıyor Hüseyin Arslan?
Şu an hobi olarak tarım işi ile uğraşıyorum. Genelde geç saatte uyur, sabah 5:30’da kalkar, 1,5 saat spor yaparım. Tarihi ve gezmeyi çok severim. Bill Gates, Elon Musk, Jeff Bezos, Türkiye’de birkaç ekonomi profesörü ve İlber Oltaylı gibi tarihçileri takip eder, okurum. İnsan her şeyden biraz bilmeli ama bir şeyde çok iyi olmalı. Her şeyden biraz bildiğimi söyleyebilirim ama şuna eminim ki bir şeyde çok iyiyim: İşimde…Çünkü işime değer veriyor, işimi seviyor ve dersime her zaman çalışıyorum; gerekirse daha çok çalışırım. Belki projeci olmasaydım bugün Lion Stone Art da olmayacaktı. Meslek seçimim bugünümü planlamış oldu belki de.
Bugünkü başarınızın sırrı nedir?
Attığım her işte geç de olsa başarılı oldum. Risk aldım, bazen kaybettim ama istediğim sonuca hep ulaştım. Galeriyi ilk açtığım zamanlarda Lion Stone Art’ın başarılı olacağına inanmayanlar vardı. Şimdi ise sektörde ve tüm dünyada yakından takip edilen bir firmayız. Ben çok hassas, aşırı titiz birisiyim; işimde de kalite ve titizlik her zaman önceliklidir. Lion Stone Art kriz döneminde kuruldu ve o dönemde sadece tek bir taşımız, Silver River vardı. Şu an ise 100’e yakın taş çeşidimiz var ve dünyanın en iyi firmaları ile çalışıyoruz. Satışlarımızın % 95’i ihracat. Tüm bu başarının sırrı ürün ve hizmet kalitemizin yanı sıra işimizi çok sevmemiz, işimizi aşkla yapmamızdır. İnançla, umutla ve azimle…
Hayatınız boyunca çok mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz. Yalnız kaldınız, size inanmayanlar oldu, çıkardığınız en önemli ders neydi?
Asla mücadeleyi bırakmamak. Maddi ve manevi anlamda çok yıprandım ama iyi ki bu mücadeleyi vermişim. Beni olgunlaştırdı, isteklerimi bambaşka seviyelere getirdi. Geçmişte yaşadığım zorlukları başkaları da yaşasın istemiyorum. İşini kaliteyle, aşkla yapan her firma kazansın istiyorum. Lion Stone Art’ın en büyük amaçlarından biri Türkiye’de açılan yeni ocakları desteklemek ve Türk taşlarını dünyaya tanıtmakta öncü rol oynamak. Sektörde ocak açıp da bizden bilgi isteyen, pazarlama desteği isteyen kim olursa olsun karşılık beklemeden bilgi paylaşımına, destek vermeye hazırız. Bunu yapıyoruz da. Ülkemin kaynaklarının değerinde satılmasını istiyorum. Ürün ve hizmet kalitesinde yarışmak istiyorum. Hepimiz iyi olursak, sektör de gelişir ve ülkemizin taşları tüm dünyada hak ettiği yerde olur.