Hatırlarsınız yaklaşık ay önce Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Fatih Metin, sektörün yıllardır kanayan yaralarından biri olan orman izin süreçleri ile ilgili, “Orman izin süreçleri en fazla 3 ay içerisinde neticelendirilecek. Bunun garantisini de bakan yardımcısı olarak ben veriyorum” demişti. Sonuç? Sonuç maalesef ki bizi şaşırtmadı. Verilen söz, uygulamaya yansımadı. Konu ile ilgili gelişmeleri sorduğumuz İstanbul Maden İhracatçı Birliği Başkanı Aydın Dinçer, “Orman izinlerinin en fazla 3 ay içerisinde sonuçlandırılacağı sözünü almıştık fakat bunu uygulamada henüz göremedik. Mevzuatta olmayan gerekçelerle izinlere red almaktayız” diyor. Aydın Dinçer yaşanan bu durumu, “Hukuksuz olarak değerlendiriyoruz” diyor. Orman izin süreçleri ile birlikte sektörün merak ettiği ; Konteyner sorununda gelinen nokta, maden arama faaliyetlerinde ve işletme ruhsat sayılarındaki yaşanan azalma, fiziksel fuarlara katılım konusunda sektörde yaşanan çekimserlik, ABD/ Dijital Hizmet Vergisinin uygulanması durumunda sektöre yansımaları.. gibi daha birçok konu var. Hepsini Aydın Dinçer’e sorduk.
Ocak 2021 döneminde Maden Platformu tarafından organize edilen toplantıda Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Fatih Metin, orman izinlerinin en fazla 3 ay içerisinde sonuçlandırılacağının müjdesini vermişti. Verilen söz uygulamaya yansıdı mı?
Orman izinlerinin en fazla 3 ay içerisinde sonuçlandırılacağı sözünü almıştık fakat bunu uygulamada henüz göremedik. Mevzuatta olmayan gerekçelerle izinlere red almaktayız. Bu durumu hukuksuz olarak değerlendiriyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığının arazi kullanım izinlerini vermek istememesi sektörümüzü belirsizliğe itiyor. Mahkemeye gidildiğinde uzun süren hukuk mücadelesi sonunda olumlu sonuçlar alınıyor ancak yatırımcı olarak bizler uzun zaman geçtiğinde yatırım iştahını kaybediyoruz ve aslında ülkemiz ve ihracatımız kaybediyor. Bu konu ile ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı ile görüşmelerimiz devam ediyor. Dolayısıyla hızlı ve hukuka uygun değerlendirmeler yapılarak izinler verilmeli.
Konteyner sorunu ile ilgili son durum nedir?
Navlun ve konteyner sorunu maalesef sektörümüzü derinden etkilemeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde bu sorunu masaya yatırmak ve çözüm önerileri hakkında fikir alışverişinde bulunmak üzere Ticaret Bakanımız Dr. Mehmet Muş’a bir ziyaret gerçekleştirdik. Bundan yalnızca 2 yıl önce Çin’e yapılan yüklemelerde 20’lik konteyner fiyatları maksimum 450 USD civarındaydı. Bu yıl ise bu rakam 1.900 USD’ye yükseldi. Amerika’ya yapılan doğal taş yüklemelerinde de aynı durumla karşı karşıyayız. Aralık 2020’de navlun bedeli yaklaşık 1.600 USD iken Mayıs 2021’de 6.500 USD’ye yükseldi.
Bu fahiş fiyat artışlarına karşın alternatif çözümler üretmeye gayret gösterdik. Kuru yük gemileri aracılığıyla taşımacılık için fiyat araştırması yaptık fakat ton başına yaklaşık 25 USD olan fiyatların 80 USD’ye kadar yükseldiğini gözlemledik. İstanbul, Bursa ve Kocaeli’ndeki limanlarda ilaçlama ve lashing adı altında 400-450 USD bedeller istenmesi, Mısır Port Said Limanı’nda konteynerlerde hasar olduğu söylenerek birçok firmaya fahiş cezalar uygulanması ve teslimatların uzun süre boyunca limanlarda bekletilmesi ihracatçı firmalarımızı zor durumda bırakıyor.
Liman işletmelerinin, konteynerlerin payload aşımları (azami taşıma kapasitesi aşımı) esnasında yalnızca 10-20 kiloluk aşımlarda dahi 6 ila 10 bin TL arasında para cezaları uyguladığını görüyoruz. Özellikle doğal taş yüklemelerinde, yüksek tonajlı bloklarda bu türden ağırlığı fazla olan malzemelerde ufak farklar oluşurken, hassas hesaplamalar yapılamıyor. Beyanname kapatmalarda tolere edilebilen +/- yüzde 5 fark gibi, firmalarımızın ağır cezalarla karşı karşıya kalmamaları için payload aşımlarında da yüzde 3-5 oranında bir tolere uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bakanlığımızdan bu konularda taleplerimiz oldu, olumlu sonuç almak için çalışıyoruz.
“ABD Dijital Hizmet Vergi uygulanmasına karar verilirse bu durum Türk ihracatçısından çok ABD’li satın almacılar açısından sorun yaratacaktır”
ABD Dijital Hizmet Vergisi uygulaması, uluslararası görüşmeler sonlanıncaya kadar 180 gün süreyle askıya alındı. Süreç sonunda vergi uygulanmasına karar verilse, bu durum doğal taş sektörünü nasıl etkiler?
ABD tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, soruşturmaya konu ürünlere yönelik %25’e varan oranlarda ek gümrük vergisi konulması ile ilgili olası yaptırım kararına tabi ürünler listesinde 6802.10.00, 6802.21.10, 6802.21.50 ve 6802.92.00 GTİP numaralı işlenmiş mermer-traverten ürünleri de yer almakta idi.
ABD işlenmiş mermer-traverten ihracatımızda en önemli pazarımız. 2020 yılında 996,6 milyon dolarlık işlenmiş mermer-traverten ihracatımızın % 31’ini ABD’ye yaptık. Bu nedenle de İMİB ve EMİB olarak yazılı görüşlerimizi iletilerek sürece dahil olduk. Ayrıca soruşturmaya konu tüm sektörler (maden, halı, tekstil, mücevher, seramik) için TİM Maden Sektör Kurulu Başkanı olarak,Türkiye İhracatçılar Meclisi’ni (TİM) temsilen konuyla ilgili vergi uygulamasının olumsuz neticeler doğurabileceği ile ilgili sözlü bir savunma gerçekleştirdim. Yürütülen müzakerelerin tamamlanmasına zaman tanımak amacıyla belli bir süre askıya alınmasını talep etmiştik, talebimiz olumlu karşılandı. Bu gayretlerimizin sonucunda, söz konusu vergilerin, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ve G20 süreçleri kapsamında çok taraflı olarak yürütülen müzakerelerin tamamlanmasına zaman tanımak amacıyla 180 güne kadar askıda olacağı ifade edildi ve yaptırıma konu olan doğal taş ürünleri 4 GTIP’ten 3 GTIP’e düşürüldü. İlave vergiden etkilenecek doğal taş ürünlerinin toplam değeri de 25 milyon dolardan 15 milyon dolara geriledi.
Türkiye çok zengin mermer-traverten rezervlerine sahiptir. Mermer ve traverten doğal bir ürün olduğu için aynısının dünyanın başka yerinden temin edilmesi de mümkün değil. Süreç sonunda vergi uygulanmasına karar verilirse bu durum Türk ihracatçısından çok ABD’li satın almacılar açısından sorun yaratacaktır. Devam eden projelerin ihtiyaç duyduğu mermer ve travertenler başka yerden temin edildiğinde projeye uyumsuz olacak, dolayısıyla Amerikalı satın almacılar yüksek maliyetlere katlanarak, vergi ödeyerek ürünleri temin edecek ve hesapladıkları maliyetleri aşacaktır. Ayrıca, bu ürünleri işleyen ve satan küçük ve orta ölçekli Amerikan şirketleri, renk, desen ve fiyat anlamında alternatifi olmadığı için, vergi artışı ile Amerikan tüketicisine daha yüksek fiyatlarla ürünleri sunacak ve tüketici zarar görecektir. Hatta ürünler yüksek fiyattan satılamazsa ABD’li küçük ve orta boy işletmeler finansal açıdan zor durumlara düşebilirler.
Yaptığınız bir açıklamada, ülkemizde madencilik arama faaliyetlerinin yüzde 84, işletme ruhsat sayısının ise yüzde 14 azaldığı söylemiştiniz. Arama faaliyetlerinin azalmasının nedeni nedir ve bu düşüşün ülkemiz ekonomisine, sektörümüze etkileri nelerdir? Bu noktada devletten beklentileriniz nelerdir?
Dünyada maden çeşitliliği açısından ilk sıralarda bulunan ülkemiz, her ne kadar bu konuda avantaja sahip olsa da mevzuat ve süreçler sebebiyle bu potansiyelini kullanamamaktadır. Maden ruhsat başvuruları her yıl ciddi oranda azalıyor bu durum maden sektörüne yapılan yatırımların diğer bir değişle Türkiye’de madenciliğin azaldığını gösterir.
Türkiye’nin her yerinde maden arama faaliyetlerinin olduğu bilgisi tamamen asılsız. Bunu bahsettiğiniz rakamlardan da görebiliyoruz. Örneğin doğal sit alanı üzerinde arama yapılması konusunda yanlış bilgiler yayılıyor. Oysaki başvurulan koordinatlar içinde arama ruhsatı veriliyor fakat o koordinatlarda yasaklı alanlar varsa doğal olarak o alanlara hiçbir şekilde dokunulamıyor. Her ne kadar ruhsat alanı içinde yasaklı bir alan varsa dahi, o alanda işletme izinleri alınamaz dolayısıyla yasaklı bölgelere el sürülemez. Madencilik sektörü olarak büyük bir alan kullanmadan ekonomi ve sanayiye önemli katkılar sunduğumuzun özellikle altını çizmek isterim. Ürettiğimiz ürünleri kısa bir süre dahi sanayiye tedarik etmezsek Türkiye sanayisi durma noktasına gelir. Çünkü maden olmadan sanayi çalışamaz. Ürünleri ithal ettiğimiz takdirde ise hizmet verdiğimiz sektörler dünyada rekabetçi konumunu kaybeder. Dolayısıyla maden üretmek, ürünleri sektörlere kazandırmak ve sonrasında maden sahalarını rehabilite etmek bizim için çok önemli. Bu adımları eksiksiz attığımız takdirde, kamunun ve sivil toplum kuruluşlarının da desteğiyle çevresel sürdürülebilirlik konusunda yoğun çaba gösterdiğimizi ortaya koymuş oluruz.
Türkiye’de maalesef madenciliğe karşı negatif bir algı var. Ve madencilikle ilgili olumsuz bir haber olduğu zaman, kamuoyunda ciddi gündemler oluşuyor. İMİB olarak, bu algıyı değiştirmek adına çok önemli çalışmalarınız var. Yaptığınız çalışmalar, kamuoyunda yeterli oranda dikkat çekiyor mu?
Sürdürülebilir madenciliğin mümkün olduğunu tüm platformlarda dile getiriyoruz. Madenciliğin önemini anlatan kullandığımız her ürünün içinde maden olduğunu anlatan, “İçinde ne var ?” programlarını NTV ekranlarında kamuoyuyla buluşturup farkındalık oluşturduk. CNN Türk ekranlarında maden sahalarının terk edildikten sonra rehabilite edildiğini ve doğaya kalıcı zarar verilmediğini ve doğanın zehirlenmediğini, maden sahalarında yetişen ormanlardan zeytinliklerden ve diğer ürünlerden anlaşıldığını yerinden çekimlerle kamuoyuna anlatıyoruz. Sektörümüzden bu videoları sosyal medyalarından mümkün olduğunca fazla paylaşmalarını istiyoruz ki daha çok insana ulaşsın ve doğruları hep birlikte anlatalım. Eğer sektörümüze biz sahip çıkmazsak başkalarının sahip çıkmasını bekleyemeyiz.
Geçtiğimiz günlerde 4. Enerji ve Doğal Kaynaklar Zirvesi’nde de bu konuyu gündeme taşıdık. Bilimsel çalışmalara göre karbon salınımı en düşük olan zemin kaplama ürünü doğal taş olarak tespit edildi. Çünkü doğal taş milyonlarca yıl önce oluşmuş bir ürün ve oluşumunda herhangi bir enerji harcanmıyor. Dolayısıyla karbon salınımının çok önemli olduğu günümüzde en verimli kullanılabilecek ürünlerin başında doğal taş geliyor. Buna karşın halihazırda yürürlükte olan mevzuat ve süreçlerden dolayı bu fırsatı tam anlamıyla kullanamıyoruz. Yanlış yönlendirmeleri ve kamuoyundaki algıyı Türkiye’de madencilik faaliyetlerinin yapılmasını engellemeye ve dışa bağımlılığı artırmaya yönelik çalışmalar olarak değerlendiriyoruz.
Görüştüğümüz bazı firmalar bu sene gerçekleştirilecek fuarlara katılmak istemediklerini belirtiyorlar ve gerekçe olarak ; aşılamanın yüzde yüz tamamlanmamasını, virüsün tamamen ortadan kalkmamış olmasını, karantina uygulama ihtimallerinin var olduğunu ve bu nedenle fuarlara yeterli sayıda katılımcı ve ziyaretçinin gelmeyeceğini öne sürüyorlar. Neredeyse bir buçuk yıldır fiziksel fuarların da yapılamadığını düşürsek fuarlara katılım konusunda yoğun bir talep geliyor mu? Bu ikilem nasıl çözülebilir?
Geçen yıl fuarların pandemi sebebiyle iptal edilmesi/ertelenmesi sebebiyle fiziksel fuarlara katılım gerçekleştirememiştik. Bu yıl ise milli katılım organizasyonu gerçekleştirdiğimiz dünyanın en büyük doğal taş fuarlarından biri olan Coverings fuarı için fuar idaresi sergi alanında küçültmeye gitti. 2019 yılında fuara 1041,6 metrekarelik alanda katılım sağlamıştık, bu yıl ise bize tahsis edilen 390,6 metrekarelik alanda 17 firma ile katılım sağlayacağız. Fuar idaresi tarafından bize tahsis edilen alan firmalarımızın ilgisiyle tamamen dolduruldu. Eylül ayında İtalya’da gerçekleştireceğimiz Marmomac fuarında da küçülmeye gidildi ama ilgi var. İzmir Marble Fuarına da katılmak istemeyen firmalarımızın ödeme iadeleri yapılmalı ve uzun yıllardır katılım sağladıkları yer tahsislerini kaybetmemeleri sağlanmalı. Bu görüşümüzü fuar idaresi ile de paylaştık. Bir danışma kurulu toplanması ve bu konuda karar alınması yönünde çalışmalara başlandığı bilgisi fuar idaresince tarafıma iletildi.
Son zamanlarda özellikle Karaman Bölgesinde yoğun bir şekilde ocak açıldığına dair duyumlar alıyoruz. Bu bölgeyi popüler yapan etkenler nelerdir?
Dönem dönem popüler olan renkteki mermerlerin talep görmesi neticesinde bazı bölgelerde yoğunlaşmalar olabiliyor. Bu bölgemizde de talep gören renk ve desende ürünler elde edilebiliyor bu sebeple ilgi fazla. Ancak meslektaşlarımızın dikkat etmesi gereken husus üretim miktarlarını fiyat düşüşlerine sebebiyet vermeyecek şekilde ayarlamalarıdır. Bu, üzerinde hassasiyetle durulması gereken önemli bir konudur.