Dünyanın en eski mermer ocaklarından birisi olan ve adını bölgeye veren Marmara Adası Saraylar Beldesi’ndeki tarihi mermer fabrikası SOS veriyor…
Marmara Adası Saraylar Beldesi’nde bulunan tarihi 1900’lü yılların başlarına uzanan fabrika gün geçtikçe eriyor. Bazı bölümlerinde ciddi yıkıntılar oluşan tarihi tesise bir vakfa ait olmasından dolayı el sürülemiyor.
Yaklaşık 3 bin yıllık mermer ocakçılığı ile dünyanın bilinen en eski iki mermer sahasından birisi olan Marmara Mermeri Marmara Adası’nın Saraylar Beldesi’nde civarında yer alıyor.
Marmara Adası ve Türkiye’nin endüstriyel anlamda belki de ilk fabrikası. Üstelik de elektriğin olmadığı adada kömür kazanlarında yakılan kömürün buhar enerjisine dönüştürülmesiyle hareket eden, kayışlarla birbirini tetikleyerek hareket gücü sağlayan bir mühendislik dehası makinalar zincirinin yer aldığı tesis kaderine terk edilmiş durumda. Sahipleri tarafından bir vakıf kurularak bu vakfa devredilen bu tarihi tesis parça parça yıkılıyor. Bunca yıldır bir şey yapılmamasına karşın hala yıkılmamak için direnen yapı ve içindeki makinalar adeta bir mucize bekliyor!
3 ortak ile Mermer Taş Fabrikası kuruluyor!
3 bin yıllık geçmişine rağmen adada üretimi yapılan mermer bloklarını işleyebilecek bir tesisin bulunmayışından yola çıkarak İstanbul Unkapanı’nda bir mermer atelyesi işletmesi bulunan Mehmet Efendi, Paşabahçeli Armatör Hakkı Bey ve Manizade’den bir kişi ile ortak oldu. Böylece Ada’da Endüstriyel anlamda üretim yapabilen ilk mermer fabrikası 1912 yılında üretime başlayarak kurulmuş oldu.
1974 yılına kadar üretim yapılmış!
Mermer taş adı verilen fabrika 1912 yılında kuruldu. İtalyan ve Belçika ortak yapımı olan fabrika Adada elektrik olmadığı için kömürün yakılması ile elde edilen buhar enerjisi ile çalışıyordu. 1974 yılına kadar üretimin aralıksız devam ettiği tesis alınan bir karar ile çalışır durumdayken üretime son verildi ve bundan sonra tabir yerindeyse kaderine terk edildi.
İngilizler tarafından inşa edilen fabrika binası ve bir mühendislik dehası buhar enerjisiyle hareket eden toplam 8 katrak Belçika yapımıydı. 1930 yılında ortaklar arasınmda yaşanan anlaşmazlıklar sonucunda fabrika yine mermer işiyle ilgili Salih Sabri Karagözoğlu tarafından satın alındı. Salih Sabri Karagözoğlu fabrikanın kapasitesini yükseltecek büyük yatırımlar yaparak Buharlı katrakları üreten Belçikalı firmaya yeni katrak siparişleri verdi ve katrak sayısını arttırdı.
Genç Türkiye Cumhuriyeti yeniden imar edilirken Mermer Taş Fabrikası’nın büyük katkısı oldu!
Salih Sabri Karagözoğlu’nun Fabrikayı satın aldığı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti bir yapılanma içindeydi. Özellikle Ankara’da birçok resmi yapı, Bakanlık binaları, İstasyonlar, Okullar, Adalet Sarayları yapılıyor ve bunların mermerleri İtalya’dan getirtiliyordu. Türkiye’de o yıllarda sadece Adada faaliyet gösteren mermer Taş Fabrikası vardı ve tam kapasite ile çalışamadığı için bakanlıkların ihtiyaçlarına cevap veremiyordu. Salih Sabri Karagözoğlu yaptığı ilave yatırımlar ile Mermer Taş’ın kapasitesini ciddi bir şekilde arttırmıştı. Bu yatırımdan sonra Atatürk’ün yanına çıkan Salih Sabri Bey Genç Türkiye’nin yeni yapılan kamu binalarının mermer işlerine talip olmuş ve Atatürk’ün emriyle ithalatı yapılan tüm mermer alımları iptal edilmiş, bütün mermer ihtiyacını karşılama görevi Mermer Taş’a verilmişti. Adada öncelikle Marmara mermeri işleyen tesis böylece sonraki süreçte ahşap gemilerle getirtilen değişik renklerdeki mermer blokları da işlemeye başlamıştı.
Mermer Taş nasıl bir sistem ile çalışıyordu?
Elektriğin olmadığı ada şartlarında bir mermer fabrikasında kesim yapan 7 katrak ve o 7 katrağı çeviren buhar mekanizmasına bağlı bir katrak!
Bu sistemin nasıl işlediğini çocukluğu ve gençlik yılları Mermer Taş fabrikasında geçen Muhittin Uygun’dan dinledik.
“Babam Mermer Taş’ın bekçiliğini yapmaktaydı. Biz bu fabrikanın bulunduğu alanda bulunan evlerden birinde kalıyorduk. Girişte sağda yanyana üç ev vardı. Bu evlerden birisinde biz, diğerinde ise Fabrikanın üretim müdürlüğü görevini yapan Tahir Öztaş kalıyordu. Tahir Öztaş’ın babası Ahmet Efendi ise Mermer Taş’ın kurulduğu ilk yıllarda üretim müdürlüğü görevini yapan kişiydi. Ahmet Efendi vefat ettikten sonra bu görev Tahir Öztaş’a verilmişti. Fabrika’da bugün hala kullanılmakta olan modern katrakları bile kıskandıracak bir sistem vardı. Buhar elde edilmek üzere kömür yakılan dev fırının bulunduğu odadan gelen boruların bağlı bulunduğu bir ana volan ve mil, buhar enerjisi ile bu mili ve dolayısıyla volanı döndürüyor, bu volana kayışlar ile bağlı diğer 7 katrak da dönmeye başlıyordu. Çalışması istenilen katrak sisteme bağlanıyor, blok kesimi tamamlanmış olan katrak ise kayış sistemden ayrılarak durduruluyordu. Tüm katrakların üzerinde kesim sırasında mermerin daha hızlı kesilmesini sağlayan özel silisli kumun konulduğu kutular vardı. Burada işçiler bu kutuları sallayarak kumun blokların üzerine dengeli bir şekilde yayılmasını sağlıyordu. Aynı anda silisli kum ile birlikte su da akıyordu yukarıdan. Bu sistem ile Marmara mermeri saatte bir cm kesilebiliyordu. Haftada bir o zamanların ağaç gemileri ile fabrikanın limanına buharı elde etmek için kullanılan kömür ve mermer kesiminde aşındırıcı olarak kullanılan silis kumu getiriliyordu. Bazen Marmara Adası’nda üretilmeyen farklı renklerdeki bloklarda aynı yolla geliyor, fabrikanın kendi limanı üzerinde bulunan ray üzerinde hareket eden vinç yardımıyla gemiden alınarak insan gücü de kullanılarak gerekli alana taşınıyordu. Adada üretilen bloklar ise Fabrikanın kendi kamyonlarıyla taşınıyordu. Bu kamyonlardan birisi hala fabrikanın hemen önünde bulunan 1946 model Ford marka kamyonudur. Diğer kamyon ise bu kamyondan daha sonra alındı. O kamyon Badalan ocaklarına gidip geliyor oradan fabrikaya blok taşıyordu. Her iki kamyonda benzinle çalışan kamyonlardı. Fabrika’da bloklardan elde edilen plakalar başta Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere Türkiye’nin her yerine gönderiliyordu.”
7 katrak bir katrak tarafından nasıl harekete geçiriliyor doğrusu aklımız karıştı. Detaylı anlatması için Muhittin Bey’e rica ettik. Şöyle devam etti Muhittin Bey sözlerine:
“Bu fabrikanın ana makinesi buharla çalışıyor. İlk hareket, ana makineden ana mile… Ondan sonra da kesim makineleri katraklara hareket veriyor. Yedi katrak bir tarafta bir katrak da buhar odasına bağlı. Yani aslında 8 katrak var gibi ama bu katraklardan birisi diğer 7 katrağı çalıştıran ana katrak! Bütün çalışan makineler, su pompaları, buhar pompaları hepsi bu sistem zerinde bulunan kayışlar vasıtasıyla çalışıyor. Katraklarımızın çalışma şeklini de şöyle izah edelim: 1 nolu katrak kasnak (Volan) vasıtasıyla çalışıyor. Blok makinaya konulduktan sonra testereler aşağıya iniyor. Makine işini bitirdiğinde, sistemle kayış yer değişiyor, kasnaktan diğer boş kasnağa takılıyor ve o zaman blok kesimi tamamlanan makine stop ediyor. Ama sistem durmadan sürekli çalışıyor. Bu makine stop ettiğinde sistem kapatılmış değil. Su, yine kayışla, hidrolik pompa sistemiyle çalışıyor. Bu sistemle kum kazanlarına su atıyor, su devir daim yapıyor ve katrakların üzerinde bulunan oluklara konmuş kum su ile birlikte blokların üzerine akıyor. Bu işlem sırasında kumun sürekli aynı noktaya akmaması için bir görevli o kutuları sallayarak blokların üzerine yayılmasını sağlıyor. Kum eleklerden geçiyor; soket yok, elmas yok… Sadece saçla levhanın arasında kum vasıtasıyla, kuma elmas görevini yaptırıyor. Bu kumla blok kesimi devam ediyor. Bu makine bugün beş – altı saatte kesilen bloğu, o zaman dolu dolu beş günde kesiyordu.
Sistemin işleyişinde, oluklarda bütün makinelerin üzerine giden bir su var. Bunlar oradan kumu alıyor devir daim motoruyla. Ve her blok tek tek çıkması icap ettiğinde kayışlar vasıtasıyla stop ettiriliyor. Öyle şalter malter yok. Kumu nasıl gelip topluyor? Dibinde pompalar var. Kayış vasıtasıyla pompa devir daim yapıyor, kum kazanına suyu basıyor. İkinci pompa suyu makinelere aktarıyor. Bu makinalar aşamalı olarak 1912 yılı ve devamında kurulmuş. 1912’de Ada’da yaşayanlar hayatlarında hiç araba görmemiş. Belki radyo dinleyemiyor ama böyle kusursuz işleyen bir teknoloji var!..”
Fabrikanın bulunduğu arazide yapılan küçük ama işlevi büyük liman!
“Ada halkına bir de şunu sorduk: O dönemde insan gücü dışında bir imkân yok. İnsan gücüyle koskoca mermer bloklar nasıl fabrikaya getirilip kesiliyor ve tekrar nasıl limana indirilip Türkiye’nin çeşitli şehirlerine gönderiliyor? Bunun için o dönemde nasıl bir sistem kullanıldı? İşte cevabı: “Taşımada kullanılan dört tekerlekli bir vagon. Blok, üzerine konuluyor, biçiliyor, plaka haline geldikten sonra bağlar çözülüyor, dışa alınıyor ve o vagonla beraber limana kadar naklediliyor. Limanda o günün şartlarında insan gücüyle o plakalar alınıyor ve geminin ambarına indiriliyor. Gemi dolana kadar bu meşakkatli iş sürüyor. Üstelik tek yüklenen mermer de değil. Gemi buraya gelirken, kömür ve silisli kum yüklü geliyor. Yine insan gücüyle o kömür ve silisli kum, ambarlardan limana indiriliyor. Oradan da fabrikanın ambarına taşınıyordu.”
Yıkılmaktan kurtarılmalı ve müze haline getirilmeli!
Her ne kadar bazı kişilere göre bir eşinin İtalya’da olduğu söylense de bu fabrikanın bir eşinin daha bulunmadığına inanıyorum. Zaman içinde buhar kazanları ve baca çürümüş, fabrika adaya elekriğinde gelmesi ile endüstriyel anlamda ekonomik olmaktan uzaklaşmıştı. Bu nedenlerden dolayı çalışır durumda sistem durduruldu ve yılların tanığı fabrika sessizliğe büründü. Saraylar Beldesi’nde bulunan Tahtırevan Çiftliği mülkiyetinde vakıf haline getirilen tesisin bulunduğu arazi daha sonra tel örgüyle de çevrilerek dışarıdan gelecek müdalelere kapatılmış oldu.
Dışarıdan bakıldığında oldukça harap görünen fabrikanın içine girdiğinizde blokları plakaya dönüştüren katrakların, ve o katrakları çalıştıran sistemin elden geçirilmesi halinde tekrar çalıştırılabilmesi bile olasılıklar dahilindeyken üzerine adeta ölü toprağı serpilmişçesine kaderine terk edilmesine insan anlam veremiyor. Takım tezgahlarında yılların tanığı anahtarlar belki kendi içlerinde sessiz çığlıklar atıyor, bu yapıyı yeniden ayağa kaldıracak duyarlı bir elin yardımını bekliyordu.
İşçilerin barındığı lojmanların bir kısmı çökmüş, mescit olarak kullanılan Yemekhanenin bitişiğindeki yapı yemekhane ile birlikte tamamen çökmüş, mescit’in hemen yanında demirden yapılan ay-yıldızlı minarenin boynu bükülmüştü. Üzeri diken ve çalılıklarla kaplanmış vinç, 1946 model olduğu söylenen benzinli Ford kamyonet, zamana yenik düşerek bulundukları yerde çürümüştü. Fabrikanın bulunduğu Mermercik Koyu’nda muhtemelen fabrika çalışanlarına ait küçük bir mezarlık, iki kayık barındıran bir kayıkhane, ocaklarda o dönemde pasayı almak için kullanılan dinamitlerin konulduğu bir depo, rıhtım ve iskele, plakaların konulduğu istif alanları buraya değecek kurtarıcının elini bekliyor!
Türkiye’de, belki de dünyada eşi benzeri bulunmayan bu fabrika, büyük ihtimalle Marmara Adası şartlarına uygun olarak özel tasarlandı. Marmara Adası ve Saraylar Halkı başta olmak üzere ülkemiz doğal taş sektörü bu yapının kurtarılması için uzun süreden bu yana mücadele ediyor.
Derleyen: Ersin BOZKURT – Fotoğraflar: Şehriban ÇİMEN