Röportaj: Şehriban ÇİMEN
Beyaz ve butik taşlar denildiğinde akla ilk olarak onun ismi geliyor. İsmail Vural… Aslında kendisi ne bir jeolog ne de maden mühendisi. Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun bir matematikçi. Ailesinde de bu zamana kadar mermer işi ile ilgilenen olmamış. Bir tesadüf üzerine kendisini doğal taş sektörünün içerisinde bulmuş. Yaptığı uzun yollar ve keşifler ile şu anda taşlarda trendi neredeyse kendisi belirliyor. “Benim yaptığım bilinmeyene bir yolculuk, yeni şeyler keşfetmek” diyor İsmail Vural. Biz de merak ediyoruz bu keşfetme yolculuğunu ve kendisine soruyoruz. Ve işte…Modern Seyyah İsmail Vural’ın keşfetme yolculuğunun hikayesi sizlerle…
Aslında matematikçisiniz. Sektöre girişiniz nasıl oldu?
Boğaziçi Üniversitesi matematik bölümü mezunuyum. Bankacılık, sigortacılık, saat, turizm gibi çeşitli sektörlerde çalıştım. Sonrasında da kendimi bir tesadüf üzerine mermer sektöründe buldum. Bir arkadaşım ile ortak olmuştuk ve ilk sattığım taş, travertendi. Traverten taşının düşüşe geçtiği yıllardı. Tabi ben ne taştan anlıyorum ne ocakçılığı biliyorum. İki sene kadar mücadele ettik. Zamanla 7-8 ülkeye blok sattım. Ortaklık bittikten sonra üniversiteden bir arkadaşım ile oniks ocağı çalıştırdık. Yaklaşık 8 senedir de Beyza Stone markası ile kendi işimi yapıyorum. İlk yıllarda oniks ve sonrasında beyaz mermerler ile çalıştım. Zaman zaman değişik bulduğum seleksiyonları da müşteriye sundum.
Neden butik taşlar?
Hareketli taşları, desenleri seviyorum. Ayrıca bir dönem Burdur beji çok popülerdi fakat kar marjları düşüktü. Rekabet çok olduğu için, ocaktan o ürünü alabilmeniz için de çok sıra beklemeniz gerekiyordu. Ben de rekabetin olmadığı bir bölümde olmayı tercih ettim.
İsmail Vural yeni taşları nasıl keşfediyor?
Aslında ben taşı değil, taş beni buluyor. Ne kadar çok mavi araba düşünürseniz, o kadar çok mavi araba görürsünüz. İlgi duyduğum taşlar dikkatimi çekiyor ve sektörde tarzım bilindiği için de bana yönlendiriyorlar. Bir sanat galerisinde, sergilenen çok ünlü tabloları düşünün. O sanat galerisi yetkilileri tabloyu yapan kişiyi değil, tabloları sergiliyorlar. Hangi eserlerin galeride olacağını belirliyorlar. Ben de sanat eserlerinden seçim yapıyorum. Zaten var olanı buluyorum. Tam olarak bilmiyorum ama piyasaya 10-15 tane taş kazandırmış olabilirim. Şu an ortalama 20 çeşit taş ile çalışıyorum. Bu rakam zaman içerisinde değişiklik gösteriyor. Emek verdiğim çok taş oldu. Piyasa, taşları bazen hızlı bir şekilde kabul ediyor bazen de yavaş. Ocakçı arkadaşların sabretmesi gerekiyor.
Sizin sabrınızın tükendiği anlar olmadı mı ?
Tabii oldu. Bu taşta ışık var dediğim kimi taşları satamadım. Fakat iki sene önce satılmayan o taşın, iki sene sonra çok sattığını da gördüm. Demek ki ben erken davranmışım.
Siz keşfetmiştiniz ama o dönem satılmamıştı. Bu durum motivasyonunuzu düşürmedi mi?
Tam tersine, kendimle gurur duydum. Çünkü, yanılmadığımı gördüm. Ben ya da bir başkası, burada taşı kimin sattığı önemli değil. O inandığım taş satılmasaydı, kendimden şüphe ederdim. Kendinizden şüphe ederseniz, yol alamazsınız.
Yol alamazsınız demişken, sürekli yollardasınız. Rekorunuz nedir?
Covid döneminden önce ayda 15-16 bin kilometre yol gidiyordum. Şimdi ise ayda10 bin kilometre yapıyorumdur. Hatta bir gün telefonuma bir blok fotoğrafı gelmişti. İçlerinden bir tanesi, çok dikkatimi çekmişti. Blok o kadar güzel ki, Türkiye’de öyle bir beyaz yoktu. Fotoğrafın çekim açısından da kaynaklı olabilirdi. Fakat aklımda ‘Ya gerçekten bu kadar muazzamsa’ düşüncesi vardı. Ve hemen yola çıktım. O bloğu görebilmek için bir günde 900 km yol gittim. Bloğu gördüğümde çekim açısından kaynaklı bir durum olduğunu fark ettiğim de çok üzülmüştüm. Ama gitmeseydim hep aklımda kalırdı.
Karşınızda sıralanmış taşlar var ve bir tanesi diyor ki, “En iyisi benim”. Hangi özellikteki taşlar size bunu hissettiriyor?
Kendisinin taş olduğunu unutturuyorsa, ona baktığımda başka çarpıcı çağrışımlar yaptırıyorsa, en mükemmel taş benim için odur. Tabi bu işin bir de matematiği olduğu unutulmamalı. Hareketli taşlarda birden fazla renk ve desen olabiliyor. Benim ilk dikkat ettiğim şey renkler, desenler birbiriyle kavga ediyor mu? Taşın ruhunda bir çatışma var mı yok mu ? Benim için en önemlisi bunlar.
Renkler, desenler birbiriyle nasıl kavga eder?
Halka hareketler ile çizgiler aynı anda varsa, bunlar birbiriyle kavga ediyor demektir. Halka hareketler olan bir taşta, sadece halka hareketler varsa o bir uyumdur, kavga değildir. Çizgili bir taşa, spot benek girdiğinde bu bir kavgadır. Onikslerde, su yollu taşlarda su yolunu ters kesen böyle bir desen varsa, o taşın satışı zordur. Çünkü taşta bir çatışma vardır. Hem desen hem renkte, kavga değil de uyum varsa, o taşın satılabilme ihtimali daha yüksektir. İkincisi ise hareketli taşlar büyük ebatlı kullanılır. Bu nedenle de ocağın büyük blok vermesi gerekir. Renkler konusuna da gelecek olursak; açık renkler bana göre feminen, dişi renklerdir. Siyah, lacivert gibi koyu renkler ise maskülen renklerdir. Mesela ‘Statuario’ çok satar. O taşa, griler yerine füme renkler girseydi bu kadar ilgi duyulmazdı. Çünkü zemin feminen, desen maskülen olur, bir çatışma yaşanırdı. Siyah taşlarda da müşteri genelde sade bir siyahlık ister. Siyah taşın içine beyaz damar giriyor ve damar fazlalaşıyorsa orada da bir çatışma görülür. Peki o taş nasıl satabilir? Çok daha geniş hareketlerle çatışma ortadan kalkarsa. Çinlilerin Panda taşı gibi. Orada çatışma yoktur, bir uyum vardır.
Eskiden dikkat çekmeyen ama şu an popüler olan taşlar var. Belki ileride de tüketicinin düşünceleri değişebilir, taştaki çatışma sevilebilir. Olamaz mı?
Şu anda kabul görmeyen örneğin pembe taş, ileride kabul görebilir. Desenlerinde çatışma olan bir taşta ise ileride de çatışma olacağı için, o taş yine kabul görmez. Taş bir dekorasyon malzemesidir. Örneğin 5 yıldızlı bir otelin lobisinde doğal taş kullandınız. İnsanlar konaklamak için o otele ciddi paralar ödüyor ve haliyle bir beklenti içine giriyor. Orada huzur bulmak, dinlemek istiyor. Lobide kullandığınız taşta çatışma varsa, göz rahatsız olur. Bu tarz yerlerde göz takılmadan taşa bakılabiliyorsa, o taş doğru taştır.
Sizin için ‘mermer avcısı’ diyorlar. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Avcı yerine kaşif denirse daha iyi olabilir. Çünkü benim yaptığım bilinmeyene bir yolculuk, yeni şeyler keşfetmek. Bu da insanın doğasında olan bir dürtü.
Plaka serüveni de başlıyor ondan da bahsedebilir misiniz?
İnandığım blokları, plaka halinde de sunmak istedim. Müşterilerim zaman zaman çok beğendiğim bazı blokların plakasını soruyorlardı. Ben de yok demek zorunda kalıyordum ya da başka arkadaşlara yönlendiriyordum. Mimtaş Mermer’den Cem Altun Bey ile plaka işinde bir ortaklık ve güç birliği kurduk. Amacımız sadece plaka satmak değil, o taşların güzel projelerde kullanılmasını sağlamak. Plakaları İstanbul’daki Mitra’da kestireceğiz. Muhteşem bir tesis olmuş. Tesisin içinde ofis amaçlı kullanılabilecek odalar var. Biz de bir ofis kiraladık. Ayrıca plakalarımızın sergileneceği bir alan da olacak.
Birçok sektörde deneyiminiz olmuş ama mermerde devam etmiştiniz. Mermer size neler hissettiriyor?
Bir tabloya veya bir taşa bakmak arasında bir fark göremiyorum. Onlar benim gözümde birer sanat eseri. Sektörde, “Taş insana sıcak gelecek” diye bir söz vardır. Sıcak gelecek sözünün anlamı da bence şudur: Hepimiz hayatımızda iyi kötü birçok şey yaşıyoruz. Beynimizde o taş ile ilişki kurabilecek bir hikaye varsa, işte orada o taş size sıcak gelir. O an farkında olmasanız bile o taş size bir şeyi, bir hikayenizi çağrıştırır. Bende de böyle oluyor.
Başarı sizce nedir? Başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Bence mutluysanız, başarılısınızdır. Ben de mutluyum. Son zamanlarda, “Taşa bakış açımızı değiştirdin. Eskiden hatalı olduğunu düşündüğümüz taşları şimdi satabiliyoruz”’ sözünü çok duyuyorum. Bu da ‘sektöre bir şey katabiliyorum demek ki’ diye düşünmemi sağlıyor. Bu güzel bir his.