Bugüne kadar sizleri yaptığımız röportajlarla birçok heykeltıraş ile tanıştırdık. Zaten var oluşuyla tamamen büyülü olan doğal taşları bir de işleyerek sanat eseri haline getiren heykeltıraşlardan biriyle daha tanıştıracağız sizleri. Ama diğerlerinden bir farkla, kendisi Maden Mühendisi. Yani doğal taşlarla tam anlamıyla iç içe diyebiliriz. ‘’Mermerden heykel yapıyorsanız olabilecek en şanslı coğrafyadasınız’’ diyen Heykeltıraş Adnan Baysan, “Çalışma anında kullandığınız aletler, mermer ve siz, yalıtılmış bir mekanda zihinsel bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bu yolculuk insanlığın taşa ilk dokunduğu zamana kadar gidebiliyor. Bu yüzden, bütün zorluğuna rağmen mermerle çalışmaktan hiç vazgeçmedim” diyor.
Sizi yakından tanımak için aldığınız eğitimler, bugüne kadar çalışmalarınızda ilgilendiğiniz konular hakkında bilgi verir misiniz?
1993 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden mühendisliği bölümünü kazandım. Bu dönemde amatör olarak karakalem desen (ağırlıklı olarak portre) ve tiyatro çalışmalarım oldu. 2002-2005 yıllarında Ressam Yeltekin Çakır Sanat Atölyesinde eğitim aldım. Burada yağlıboya ve akrili çalışmalar yaptım.
Doğal taşla olan ilişkiniz sanat yaşamınızda nasıl başladı?
Doğal taşla tanışmam 2006 yılında Ürün Mermer firmasıyla oldu. İlk heykel denemelerim de bu yıllarda başladı. Bu tesadüfi karşılaşma başlangıçta dirençli ve tozlu olsa da zamanla birbirimize alıştık. Mermer ile çalışırken fark ettiğim en önemli şey; bu kırılgan ve sert malzemenin işlendikçe form değişikliğinin yanında, içsel ve tarihsel bir yolculuğa çıkartıyor olmasıydı. Çalışma anında kullandığınız aletler, mermer ve siz, yalıtılmış bir mekanda zihinsel bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bu yolculuk insanlığın taşa ilk dokunduğu zamana kadar gidebiliyor. Bu yüzden, bütün zorluğuna rağmen mermerle çalışmaktan hiç vazgeçmedim.
Çalışmalarınızı nerede yapıyorsunuz, kendinize ait bir atölyeniz var mı?
Büyük kütleli çalışmalarımı Afyonkarahisar’daki (İscehisar) atölyede Yunus Mermer’de, küçük boyutlu çalışmaları İstanbul Galata’daki atölyede (Artist Galata) yapıyorum.
Heykel ve doğal taş sizin için ne ifade ediyor? Doğal taşın karakterini nasıl tanımlarsınız?
Heykel yapmanın diğer sanatsal disiplinlerden en önemli farkı bütün duyulara aynı güçlü ve hacimsel bir etkiyle hitap ediyor olması galiba. Blok haldeki bir mermerin içinde saklı olan formu görme çabasıyla başlayan duyusal mücadele, yapım aşamasındaki kesme ve kırma sesleriyle, her taşın oluşum şartlarına bağlı olarak değişken kokusu ve dokunma hissiyle devam ediyor. Bu süreç doğal taşla heykel yapımını, benzersiz ve aynı zamanda insana dair kılıyor. Çalışmaya başladıktan sonra anlıyorsunuz ki taş, bilindiği kadar sert değil. Bu malzeme kendinden farklı olana dönüşebiliyor. Bazen kumaşa, bazen saça, bazen tırnağa dönüştüğünü görebiliyorsunuz. Bu açıdan hem kendi içinde çok tutarlı olan malzeme kendi dışındakine, doğasına uygun bir şekilde dönüşebiliyor. Doğal taşın en önemli karakteri bu olsa gerek.
Eserlerinizde tek tip mermer kullanmak yerine traverten, oniks gibi farklı renk ve desendeki doğal taşları da tercih ettiğinizi görüyoruz. Çalışmaktan en keyif aldığınız doğal taş hangisidir?
İlk mermer heykel çalışmamı bej mermerden yapmış olmaktan olsa gerek, hala en keyifli çalıştığım doğal taş bej mermer. Marmara Adası ve Afyon bölgesi taşlarıyla devam eden çalışmalar daha sonra diğer doğal taş türleriyle devam etti. Ülkemizdeki doğal taşların büyük bir kısmıyla çalışma fırsatı buldum. Bir dönem yarı değerli taşlarla mikro heykeller ve negatif heykel çalışmaları yaptım. Son dönemde traverten taşından büyük boyutlu heykeller yaptım. En keyifli olan bej mermer sanırım.
Çalışacağınız malzemeyi mermer ocaklarına giderek bizzat kendiniz mi seçiyorsunuz? Taş seçerken belli kriterleriniz var mı?
Çalışacağım malzemeyi bazen mermer ocaklarından bazen blok sahalarından bazen de bir mermer atık sahasından seçebiliyorum. Bu çalışmak istediğiniz boyut ve projeyle ilgili olarak değişkenlik gösterebiliyor. Ülkemizde mermerin blok ve masif olarak çok verimli kullanılmadığını da göz önüne alırsak, mermer atık sahası bile iyi bir hammadde kaynağı olabiliyor.
El işçiliğinin sanatınızdaki yeri nedir?
Heykelde el işçiliği tasarım aşamasında başlıyor. Her çalışma için birden fazla çizim yapmak gerekiyor. Kalem kağıt ile başlayan işçilik, madırga ve keski ile devam ediyor. Tarihsel süreçte taş heykel yapmanın şekli pek değişmedi. Hala kesip kırmak ve zımparalamak gibi esaslı çalışmalarla heykel yapıyoruz. 2.000 yıl önceki üstatlardan tek farkımız, elektrikli kesiciler ve taşıma ekipmanları kullanıyor olmamız. Bu ekipmanlar bizim daha hızlı üretim yapmamızı sağlıyor ama daha iyi heykeltıraşlar yapmıyor.
Eserlerinizde özellikle mitolojik karakterleri ve tarihe konu olmuş önemli kişileri ele aldığınızı gözlemliyoruz. Antik dünyaya olan ilginiz sanatınız ile mi başladı?
Tarih boyunca mitoloji, resim ve heykelin en önemli üretim ve ilham kaynağı olmuştur. Hangi disiplinde olursa olsun, geçmişten kopuk ve geleceğe gitmeyen üretimler çok sürdürülebilir değildir. İnsanın ilk mağara çizimleri bile geçmişte yaşanan bir olayın, geleceğe anlatılma çabasıdır. Sadece mitoloji değil, bizden önce var olmuş her şeye dair okumalar yapmak ve anlamaya çalışmak gereklidir ki anlamlı çalışmalar yapabilelim. Heykel yapmak da insanın, doğanın ve sanatın tarihinde bir var olma şeklidir. Bu var oluş ya kurgu ya da gerçeklere dayanıyor. Her ikisine de hazır olmalıyız.
Sizi en çok heyecanlandıran çalışmanız hangisi?
Bütün üretimler, içinde heyecan barındırıyor. Kendini tekrar eden endüstriyel üretimler de bile bazen heyecan olabiliyor. Doğal taşla çalışmanın en güzel tarafı bu sanırım. Her mermer blok kendine özel bir dokuya, renge sahip. Son dönemde Frig Vadisi için çalıştığım traverten taşından ”Kral Midas” çalışması süreç olarak en heyecan duyduğum çalışmaydı. Onix taşından yaptığım ”Çiçekli Kadın” heykeli de benim için önemli bir çalışma.
Ülkemizden yurt dışına kaçırılan önemli tarihi yapıtlarımızın örneklerini yapma gibi bir düşünceniz var mı ?
Ülkemizden kaçırılan eserlerin sayısı o kadar fazla ki sanırım her meslektaşın böyle bir istekle yola çıksa bile uzun yıllar sürecek bir çalışma alanı olur. Bu kültür ve topraklara ait eserlerin mümkün olduğunca iadesini sağlamak başlıca temenni ama bir yandan da yeniden üretimleri heyecan verici olurdu. Bu tamamen zaman ve kaynakla ilgili. Siz de kabul edersiniz ki mermer heykeller, oldukça maliyetli ve zaman alıcı çalışmalardır.
Şehir ve kasabalarda yöreyi temsilen yaptırılan heykeller, zaman zaman kamuoyunda ciddi tartışmalara neden oluyor. Ülkemizin heykel sanatında gelişemediğini düşünüyor musunuz? Sizce bunun nedeni nedir?
Son zamanlarda dünya basınında bile yer bulan bu tür heykeller (!) sadece o şehrin, kasabanın veya siparişi veren ile yapanın değil, hepimizin sorunu. Bir zamanlar yüzlerce heykel atölyesi barındıran, sanatsal, zanaatsal çok fazla üretimler yapılan bu coğrafyanın şimdi bu tuhaf işlere sahne olması, birkaç kişinin sorunu olamaz. Bu toplumsal ve tarihsel bir süreçtir. Estetik kaygıyı tabana yayamaz, eğitim sistemindeki sanatsal dersleri yeterli derecede veremezseniz bu tarz işleri meydanlarda görmeye devam edersiniz. Ülkemizde heykel sanatının gelişmediğini düşünmüyorum. Çünkü sanat ve bilim, coğrafyadan ve siyasetten bağımsız olarak kendi kümülatif varlığı içinde değişir ve gelişir. Önemli olan bizim ülke olarak bu gelişimi yakalayıp yakalamadığımız veya neresinde olduğumuz. Kötü örneklerden yola çıktığımızda olumsuz bir tablo görürüz ama şüphesiz iyi çalışmalar da az değil.
Coğrafya sanatınızı nasıl etkiliyor?
Coğrafya ve sanatı aynı cümlede kullandığınızda aklımıza hemen ‘’Coğrafya kader midir?’’ sorusu geliyor. Bence kader değildir. Söz konusu şey sanat yapmaksa etkendir ama kader değildir. Bu etki hem olumlu, hem de olumsuz olabilir. Mermerden heykel yapıyorsanız, olabilecek en şanslı coğrafyadasınız. Toprağın altında yüzlerce çeşit işlenebilir doğal taş var. Toprağın üstünde ve müzelerde bu doğal taşlardan yapılmış binlerce tarihi eser var. Yazılı ve sözlü anlatılarda mitler, hikayeler var. Konu ve malzeme konusunda çok fazla kaynağa sahibiz. Antalya Müzesi’ne girdiğinizde heykeller baş döndürücüdür, ama ziyaretçi sayısı çok az. Bu coğrafyada olmanın olumlu etkileri çok fazla. Olumsuz etkileri de var şüphesiz. Doğru malzeme, doğru tema ve yeterli çalışma coğrafyanın getirdiği olumsuzlukları alt edecektir.