Röportaj / Interview: Şehriban ÇİMEN
Jacopo Cardillo.. Namıdiğer Jago…. O, mermerden yaptığı aşırı gerçekçi heykelleri ile sınırları yıkan genç İtalyan heykeltıraş. Onun elinde mermer adeta bir insan derisine, nefes alıp veren bambaşka bir ruha dönüşüyor. Eserlerine baktığınız zaman sanki canlanıp dile geleceklermiş gibi hissediyorsunuz. Heykellerindeki cilt dokuları inanılmaz derecede ayrıntılı ve kusursuz. Modern zamanların Michelangelo’su olarak anılıyor. Uluslararası uzay istasyonuna mermer heykel gönderen ilk sanatçı. Antolini Luigi ile gerçekleştirdikleri ortak çalışmada Lasa-Covelano mermerinden yaptığı Venüs adlı heykeli o kadar etkileyici ki eser ile göz göze geldiğiniz an kendinizi birden sesiz ve derin bir iletişim halinde buluyorsunuz. Onun için heykel yapmak bir tutku değil, varoluşsal bir gereklilik. Özellikle henüz çok küçükken Vakitan Müzesini ziyareti sırasında annesinin Michelangelo’nun başyapıtı Pietas’ı göstererek,“Şu yapıtı görüyor musun? Senin gibi biri tarafından yapılmış” sözü, hayallerini gerçekleştirebileceğine dair büyük bir inanç oluşturmuş onda.Belki yüzyıllar sonra bile eserleri ile tarihe damga vuracak bu değeri daha yakından tanımak, heykel ve mermer ile olan yolculuğundaki hikayeyi öğrenmek istiyoruz. Bu konuda ise bize Jago’nun Proje Danışma sevgili Tommaso Zijno yardımcı oluyor. Onun aracılığıyla Jago ile iletişime geçiyoruz. Mermer için, “Kendi içime bakmama, kendime meydan okumama, sınırlarımı zorlamama ve bu sınırların üstesinden gelebileceğimi kanıtlamama imkan veriyor” diyor Jago. “Mermer ile çalışılmaz, mermer ile yüzleşilir” diyen Jago’nun çalışmak istediği ve, “Hayat bana, er ya da geç bu fırsatı verir belki” dediği bir Türk mermeri de var.
Taşlara yeni formlar verme duygunuzu nasıl keşfettiniz? Bu tutkunuzun oluşmasında ailenizin veya yaşadığınız bölgenin etkisi oldu mu?
Benimki bir tutku değil, varoluşsal bir gereklilik. Benim için heykel yapmak kendi üzerimde çalışmak, benim bir parçam olan fazlalıkları ortadan kaldırmak demek. Bunu yakın bir zamanda keşfettim. Tüm hayatım boyunca büyük olma, geleneğin büyük ustalarının yaptıklarının izini sürme, onlara benzeme değil, kendim olma hayali kurarak, büyük bir tatmin olma arzusuyla hareket ettim. Kendi ayakizinizi bulmak için birinin ayak izlerini takip etmeli. Çok küçükken, resim öğretmeni olan annem beni de yanına alarak okul gezileri düzenlerdi. Okulu astım belki ama annemin, Michelangelo’nun başyapıtı Pietas’ı gösterdiği Vatikan Müzelerini ziyarete gittim. Bunlardan birinde annem bana şöyle demişti: “Şu yapıtı görüyor musun? Senin gibi biri tarafından yapılmış.” Bu söz beni çok etkiledi. Çocukken size çok büyük, çok önemli bir şey gösterildiğinde ve bu size basit, uygulanabilir bir olasılık olarak söylendiğinde, içinizde bağlılık yoluyla hayallerinizi gerçekleştirebileceğinize dair bir inanç oluşur. Bana da böyle oldu.
Jacopo’yu ve Jago’yu ayrı ayrı nasıl tanımlarsınız?
Jacopo sadece ilk adım, Jago ise benim seçtiğim, beni temsil eden ses. Kendimizle ilgili farkındalığımız genellikle bize verilenlerle bağlantılıdır: bir isim, siyasi yönelim, dini aidiyet veya coğrafi ideoloji. Ama aynı zamanda seçebiliriz ve bu nedenle bugün olduğum kişi olmayı seçiyorum. Ve ben Jago’yum.
Mermer sizin elinizde bir insan derisine, nefes alıp veren bambaşka bir ruha dönüşüyor. Mermerin sizde uyandırdığı hisler nelerdir? Mermerle çalışmak nasıl bir duygu?
Bugün insanlık olarak kültürel mirasımızı temsil eden dünyadaki şaheserlerin çoğu, mermer gibi malzemeler kullanılarak yapılmıştır. Büyük ustaların çalışmaları sayesinde mermer, ‘geleneğin asil malzemesi’ lakabını kazanmıştır. Bugün bu malzemeyi kullanmamın ve hep kullanmak istememin nedeni budur. Bunun dışında mermer, sizi çıkarıldığı yere, onu çıkaran insanlara ve mirasımız olan inanılmaz tarihe karşı vicdanlı, akıllı ve derin bir saygı duyarak çalışmaya zorlayan değerli bir malzemedir. Mermer benim için inanılmaz bir fırsat, çünkü işlenmesi kolay değil. Mermer ile çalışılmaz, mermer ile yüzleşilir. Mermer ile yapmaya niyetlendiğim o uzun çalışmalar sırasında içimde o kadar çok muhteşem şeyler oluyor ki… Beni kendimle baş başa saatler, günler, aylar, yıllar geçirmeye zorluyor. Kendi içime bakmama, kendime meydan okumama, sınırlarımla, sabırsızlığımla, donukluğumla uğraşmama neden oluyor. Bununla birlikte, bu sınırların üstesinden gelebileceğinizi kendinize kanıtlama imkanı da veriyor. Üzerinde çalıştığınız şey aslında malzeme değil, kendiniz oluyorsunuz. Mermer soğuk değil, sıcaktır. Çalışma yoluyla ısınır ve ısıyı geri verir. Kısacası canlı bir malzemedir. Mermeri tarif etmek için mermerin derisi, mermerin damarları gibi terimler kullanırız ve bunlar çok insani özelliklerdir.
Çalışacağınız malzemeyi mermer ocaklarına giderek bizzat kendiniz mi seçiyorsunuz? Taşı seçerken bütün taşlar içerisinde onun doğru taş olduğunu, hayalinizdeki eseri en iyi yansıtacak mermerin o olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
Heykelimin oluşmadan önce nerede olduğunu, hikayesini bilmek istiyorum. Bu yüzden heykellerimi yapmak için kullandığım mermeri her zaman kendim seçerim. Taş ocağına giderim ve taş ocağında çalışan, mermeri çıkaran insanlarla tanışırım. Benim için bu rotayı takip etmek çok önemli çünkü mükemmel bir yemek yapmak isteyen bir şefin, malzemelerin hangi sebze bahçesinden geldiğini tam olarak bilmesi gerekiyor. Başlangıçta mermerle çalışmak istediğimde onu satın alacak ekonomik potansiyele sahip değildim. Bu yüzden Serra nehrindeki Pietrasanta’ya (Toskana/İtalya) gider, buradan taş ocaklarından çıkan hurdaları alırdım. Yüzyıllar boyunca bu taşlar, bir heykeltıraş gibi ona doğal asaletini geri veren nehrin kesintisiz akışıyla yumuşatıldı. Bunlar eşsiz değerler. O taşlarda bir güzellik gördüm ve böylece bir sanat doğdu. Nehir tarafından yapılan heykelin anısına saygı duyarak ve doğal yüzeyin bir kısmını görünür bırakarak, bu taşların içine heykeller yaptım. Bugün ise işlerimi tasarlayabildiğim ve mermeri kendim seçebildiğim için şanslıyım ama insanlarla, her gün ocaklarda çalışan taş ocakçıları ile ilişki içinde olmak önemli. Bu, işin gerçekleşme sürecine çok daha fazla değer katıyor. Bir heykeltıraş için de eserinin içinde ne olduğunu bilmek esastır. Aksi takdirde sadece bir alıcı olacaktır, sadece bir mekanizmanın dişlisi olacaktır. Biliyorum ki heykelimde kullanacağım taş, bir zamanlar dağın içindeydi ve onun yaşadığı süreç ile ilgili hikaye ise sanatsal bir farkındalık olarak eserlerimi oluştururken her zaman bana eşlik ediyor.
Bildiğiniz ve çalışmak istediğiniz Türk mermerleri var mı?
Türk arkadaşlarımdan bazıları denize kıyısı olan bir bölgede gerçekleştirilen mermer heykeli sempozyumundan ve burada iyi özelliklere sahip, güzel bir beyaz Türk mermerinin kullanıldığından bahsettiler. Ben de her zaman onu işleyebilmenin ilginç olacağını düşündüm. Hayat bana er ya da geç bu fırsatı verecektir belki, kim bilir…
Heykellerinizi yaparken teknolojiden ne kadar yararlanıyorsunuz?
Çekiç ve keski bile aslında teknolojik aletlerdir. Onlar tek başına, bir mermer bloğunun doğasını çok fazla değiştiremeyecek olan elimizin uzantısıdır. Teknolojiyi kesinlikle kullanıyorum. Özellikle de yalnız çalıştığım için buna ihtiyacım var. Ancak elimle yönetilebilen bir teknoloji kullanıyorum. Benim için heykel yapmak sevişmek gibi. Bir film izlemek beni tatmin etmiyor, doğrudan bir ilişkiye ihtiyacım var.
Mermer ile çalışmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Mermer ile çalışmak asla dezavantaj değildir. Benim için onunla çalışmak büyük bir avantaj. Size eğer iyiyseniz, sabırlıysanız, inatçıysanız, kendinizi paha biçilmez şaheserlerle karşılaştırabilme fırsatı veriyor. Ve böylece kim bilir belki, 400 yıl sonra birileri senin bazı meziyetlerini fark edecektir.
Doğal taş sektöründe büyük bir marka olan Antolini Luigi ile bir çalışmanız olmuştu. Antolini firmasına ait Lasa/Covelano mermerinden yapmış olduğunuz Venüs eseriniz tek kelimeyle, muazzam. Bu işbirliği nasıl gerçekleşti?
Antolini ile işbirliği, 2017 yılında şirketten gelen bir e-postanın ardından, ama her şeyden önce bugün hala onu yönetenlerin duyarlılığından doğdu. Bana bir işbirliği teklif ettiler ama ortada hiçbir fikir yoktu, sadece paylaşma arzusu vardı. Ve bir sonraki işimin ne olması gerektiği konusunda zaten net fikirleri olan ben, her zaman yaptığım gibi bir anda şirketin sahipleriyle tanışmak ve olabilecekleri yapmaya başlamak için Sega di Cavaion’ Verona’ya gitmeye karar verdim. Bu tanışma harika bir paylaşım yolu açacak ve her iki tarafa da büyük fayda sağlayan sonuçlar doğuracaktı. Benim için bu harika bir deneyimdi. Antolini’nin dünyadaki kalitesini belgeleyen ünlü markası olan ve bugün hala dünyanın her yerinde bana eşlik eden ve yakında bu işbirliğinin değerine layık şekilde kesinlikle prestijli bir şekilde yerini bulacak olan Venüs’ü gerçekleştirmek için kullandığım Lasa-Covelano altın damar mermeri ile tanıştım. Bu seviyedeki girişimcilerle sanatsal olarak çalışmak son derece teşvik edici bir deneyimdi ve her şeyden önce bir dostluk ilişkisi yarattı. Yakın zamanda bu ilişkinin yeni ve verimli sayfalar açacağından da eminim.
Sizi en çok heyecanlandıran çalışmanız hangisi?
Çok eser, heykel yapmıyorum. Çok fazla sanat eseri değil, birkaç şaheser yapmak istiyorum. Bu benim için çok daha önemli. Beni daha çok heyecanlandıran, daha çok sevdiğim, en çok yapmayı sevdiğim bir iş yok. Her bir çalışma beni, bir sonrakine götüreceğinden emin olduğum bir yolun temel bir parçası gibi. Kesin olan şu ki, benim taahhüdüm, seçimimle başlar. Ne yapacağımı çok iyi bilmeliyim. Çünkü kararı verdikten sonra 1 veya 2 yıl emek vereceğim, kendimi adayacağım işte asla hata yapmak istemem. Bu iki yıl harcanmış değil, kazanılmış 2 yıl olmalı. Bu yüzden, hoşlanmadığım işleri yaparken bile ne yapacağıma karar vermek ve seçim yapmak esastır. Bugüne kadar beni getiren bunlar olmuştur.
Rönesans dönemi heykeltıraşları ile kıyaslanmak, modern zamanların Michelangelo’su olarak anılmak sizi mutlu ediyor mu? Bu işi yapmaya karar verdiğinizde hayaliniz bu muydu?
Gazetecilerin ve günlük hayattaki insanların eserlerimi, yüzyılların sanat tarihine damgasını vurmuş diğer ustalarla kıyaslamak gibi bir çılgınlık yapmaları elbette sevindirici. Ama beni ilgilendiren tek şey, araştırmak. Kendim için en iyi insan olmak, her gün maksimumu vermeye çalışmak ve sanat dedikleri bu güzel maceradan maksimum faydayı elde etmek önemli olan. Bir gelenek üstadına benzetilmek beni gururlandıran bir şey değil. Bana eşlik eden ve bu yolculuğun her anında elimden gelenin en iyisini yapmak zorunda olma bilincimi harekete geçiren bir şey. Kendimi adayabiliyor, kimseye benzemiyor, şu an bulunduğum yerden her zaman biraz daha ileriye gidebiliyorsam bu benim için yeterli. Ve hayatımın geri kalanında yapmaya niyetlendiğim şey de bu.