Röportaj: Şehriban ÇİMEN
Yıl 1956…Ayfonkarahisar’da henüz 16 yaşında genç bir delikanlı… Her gün, İscehisar merkezden mermer ocaklarında çalışan işçilere su fıçıları ile su taşıyor.. Eşeklerin de yardımı ile her gün 3 kilometrelik yolu yürüyor…Suları teslim ettikten sonra da mesai bitimine kadar ocakta hafriyat çekiyor… Oluk oluk akan alın teri, azim, çalışkanlık, nasır tutan eller ve hayallerle ilmek ilmek dokumaya başlıyor bugünkü başarısını…Parasız da kalsa, ocakta geçirdiği iş kazası sonrası bir kulağını da kaybetse içindeki inancını, mermere olan sevdasını asla kaybetmiyor…Bugün 81 yaşında olan o genç delikanlı, yönetimi artık oğullarına da devretse her gün kendi elleri ile kurduğu fabrikasına geliyor, gururla bakıyor mirasına…Biz ise keyifle, büyük bir heyecanla dinliyoruz O’nun dününü, bugününü ve yarınlar ile ilgili umutlarını..Çetin çalışma şartlarına karşı hala yumuşacık kalabilmiş yüreği ve hikayeleri ile dev çınar, doğal taş sektörünün duayeni Özçakmak Mermer’in Kurucusu İsmail Çakmak konuk oluyor sayfalarımıza..
“Hoşgeldin baba”
Afyonkarasihar’dayız.. Sektörün durumunu değerlendirmek, fikir alışverişinde bulunmak için Özçakmak Mermer fabrikasına uğruyoruz. Fabrikada beklerken kapıdan içeriye elinde bastonu, yüzünde ise kocaman gülümsemesi ile birisi giriyor… Herkes ‘baba hoş geldin’ diyerek hemen onun yanına gidiyor. Gelen İsmail Çakmak.. Çatısı altında olduğumuz fabrikanın kurucusu…Herkesin babası.. İnanılmaz heyecanlanıyoruz ve O’nunla görüşmek, yaşadıklarını O’ndan dinlemek için izin istiyoruz…
“Çok sıkıntı çektik”
Elinde tesbihi, yüzünde ise insanın içini ısıtan tebessümü ile bizi bekliyor İsmail Çakmak..Ve başlıyor, sıfırdan zirveye uzanan o zorlu yolculuğun hikayesini anlatmaya…“Mermer sektöründe çalışmaya başladığımda yaşım 16’ydı. Bekir Ürey’in yanında çırak olarak çalışıyordum” diyerek söze başlıyor İsmail Çakmak…Görevi ocaklarda çalışan işçilere su taşımak. İscehisar’dan mermer ocaklarına su götürüyor, günün geri kalanında ise hafriyat taşıyor. “O zamanlar başka iş bilmiyoruz” diyen Çakmak, “4 kuplu teskere ile iki kişi hafriyatı alıp tepenin başına götürür döker, tekrar geri dönerdik. Eğer yanınızdaki arkadaşınız yavaş ise vay halinize. Ahh ahhh… Şimdiki gibi kolaylıklar yok o zamanlar. Çok sıkıntı çektik çok. Tamamen beden gücü ile çalıştığımız dönemlerdi. Kollarımız çok ağrırdı, ellerimiz nasır tutardı. Ama yapacak başka bir şey yok. Mecbursun, başka iş bilmiyoruz ki” diyor. İki yıl boyunca aynı işte çalışıyor. 1957 yılında iki arkadaşı Abdurrahman Tetik ve Kadir Tetik ile birlikte metreküp hesabı iş alıyorlar. Önce Kadir Tetik ortaklıktan ayrılıyor, 1959 yılında da İsmail Çakmak ayrılıyor ve 1960 yılında ise askere gidiyor. İki yıl da askerlik sürüyor. Askerlik bittikten sonra işine kaldığı yerden devam ediyor…
“İkinci dünyamı yaşıyorum”
Askerlik dönüşü bu kez Abdurrahman Tetik ve Ahmet Şen ile birlikte ortaklaşa metreküp işi yapmaya başladıklarını söylüyor İsmail Çakmak. Birkaç ay çalıştıktan sonra ise büyük bir iş kazası geçiriyor. O anları heyecanlı bir şekilde anlatıyor: “Yıl 1962..Rutin işlerimizi yapmak için yine ocaktaydım. Sabah 10:00 sıralarıydı. Tüm gücümle ocakta çalışıyordum. Birden büyük bir acı hissettim.. Ocakta kulağıma manevra çarpmıştı. Bayılmışım. Saatler sonra kendime gelmişim. Kaza sonrası kulağımda duyma kaybı oldu. Doktorum, şah damarına bir milim kalmış dedi. Ölüyormuşum..Aslında şu an ikinci dünyamı yaşıyorum. Çok şükür ellerim ayaklarım tutuyor, aklımız yerindeydi. İyileşir iyileşmez de kendimi tekrar üretime verdim. Diğer kulağımı da düğünde atılan saçmalardan kaybettim. İki kulak bir kulak vazifesi görüyor. Konuşmaları duyuyorum ama tam anlayamıyorum.”
“Yabanın parası yabanda kalır”
Bir dönem, yanında çalıştıkları Bekir Ürey’den ayrılmayı düşündüklerini söylüyor İsmail Çakmak. “Denizli traverten ocaklarında çalışanlar çok para kazanıyorlarmış diye duyumlar alıyorduk. Biz de bu yüzden işten ayrılıp Denizli’ye gitmek istedik” diyor Çakmak. İşten ayrılmak istediklerini o zamanki patronları Bekir Ürey ile paylaştıklarını söyleyen Çakmak aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor: “Bekir Ürey’e ‘Bu zamana kadar tatlı çalıştık, tatlı da ayrılmak istiyoruz. Denizli’de bir ocak ile anlaştık, gideceğiz’ dedik. Rahmetli de size bir nasihatta bulunayım, ondan sonra karar verin dedi ve şunları söyledi: Dışarıya işçi olarak gittiğiniz zaman çocuklarınız sahipsiz kalır. Anneleri çok zorlanır. Yabanın parası yabanda kalır. Benden usandıysanız başkasında çalışın ama memleketinizde çalışın dedi. Arkadaşlarla kendi aramızda konuştuk, bize Ata nasihatında bulundu, eski tas eski hamam devam edelim dedik. Böylece Denizli’ye gitmekten vazgeçtik. ”
Ocak üretimine geçiş
İsmail Çakmak bir dönem de Mehmet Çakmak ile çalışıyor. O dönemler Mehmet Çakmak’ın kamyonu olduğunu, birlikte kompresör aldıklarını söylüyor İsmail Çakmak. Birlikte üç yıl boyunca çalışıyorlar. Daha sonra İsmail Çakmak, Oğuzlar Mermer’in ocağını üç yıllığına kiralıyor. Böylece işçilikten patronluğa doğru geçişin de adımları atılmaya başlanıyor…
1986..fabrika kuruluyor
Ve yıl 1986…1956 yılında su fıçısı ile başlayan macera, 1986 yılında fabrika ile taçlanıyor.. “Bulunduğumuz bölgede sadece bir iki tane fabrika vardı. Buradaki ilk fabrikayı kuranlardanım” diyor gururla İsmail Çakmak. “İki katrak, iki este.. o günün şartlarında fabrika için ne gerekiyorsa aldık” diyen Çakmak, “Makinelerimizin hepsi yerliydi. Blokları alıp, fabrikada işliyorduk. O zamanlar beyaz taş çok popülerdi. Müşterinin talebine göre üretim yapıyorduk. Plakayı ham olarak kesiyorduk. Hazırlanan plakalar İstanbul’daki Alibeyköy’e gidiyordu. Orada işleniyordu. İlk zamanlar ihracat yoktu. İlk ihracatımız, Almanya ile başladı. İki blok vermiştik” diyor. İç çekerek de “Oralardan buralara geldik işte..Yönetim artık çocuklarda. Hangi işte çalışırlarsa çalışsınlar, en önemli şey o işe gönül vermeleri, severek çalışmaları. Başarı beraberinde gelecektir zaten” diyor.
Özçakmak Mermer’in kurucusu İsmail Çakmak, artık gönül verdiği memleketinde emekliliğinin tadını çıkarıyor… Hemen hemen her gün kendi kullandığı arabası ile fabrikaya gelmeye devam ediyor. Öğle yemeğini fabrikada oğulları ve torunları ile birlikte yiyor.. Bir iki saat fabrikada durup, evine geçiyor.. Biraz dinlendikten sonra da kahvehaneye gidip eş dostla buluşup, sohbet ediyor..
Mutluluğunu, heyecanını gözlerinin içi gülerek anlatan, firmasının bugünkü geldiği nokta ile gururlanan, mesleğine gönül vermiş İsmail Çakmak’ın su fıçıları ise fabrikanın girişindeki kamelyada hala duruyor…Sohbet sonrası kamelyada oturmuş çayımızı yudumlarken yanımızda duran su fıçılarına bakıyoruz… “Hiçbir şey kolay değil ama imkansız da değil” diye fısıldıyor adeta.. Yeter ki inan..