Röportaj/Interview: Şehriban ÇİMEN
Photographer: Lorenzo Pennati
Gianluca Pacchioni İtalyan bir metal heykeltıraş. Aslında kendisi Milano Bocconi Üniversitesi İşletme ve Yönetim mezunu. Bir iş deneyimi için 1993 yılında Paris’e taşınan sanatçının kendi tabiri ile hayatı sonsuza dek değişti. Burada sanat dünyasını keşfeden sanatçı, kendi kendini yetiştirmeye başladı. 90’lı yılların başında çalışmalarında hurda metaller kullanan Pacchioni, daha sonra kaba demirden sofistike paslanmaz çeliğe ve bronza kadar tüm metaller ile çalışmaya başladı. Gianluca Pacchioni’yi dergimize taşıyan asıl konu ise metal heykeltıraşı olmasının yanı sıra zaman içerisinde metal ve doğal taşı birleştirerek ortaya çıkardığı modern tasarımlar. Mermer için, “Mermer, evrenin hikayesine bakmak gibi, yıldızlarla dolu bir gökyüzünde kendini kaybetmek gibi. Gizemli bir his bu” diyen Pacchioni, “Çoğu insan sert bir ekmeği keser gibi taş dilimleri kesebileceğinizi düşünüyor” diyor. Doğal taşlar grubundan özellikle oniks, kuvars ve renkli granitler ile çalışmayı tercih eden sanatçının beyaz Türk oniksi kullandığı tasarımı da bulunuyor.
Metal heykeltıraşı olmanızın yanında birçok çalışmanızda metal ile birlikte mermerin de kullanıldığını görüyoruz. Metal ve mermeri birleştirerek yeni tasarımlar ortaya çıkarma fikri nasıl oluştu?
Taşlar beni her zaman büyülemiştir. Bu hayatta onlarla böylesine bir deneyimim olacağını düşünmüyordum ama bir noktada şiddetli bir aşka dönüştüler. Böylece kendimi ifade edebileceğim bir dilim daha oldu. Onlarla çok akıcı bir şekilde çalışmaya başladım. Taşları metallerimle özellikle bronzla birleştirdim. Diyalog kurabilmelerini seviyorum. İçimde büyük ham mücevherler üzerinde çalışmak gibi bir istek var.
Mermer sizin için ne ifade ediyor?
Mermer, evrenin hikayesine bakmak gibi, yıldızlarla dolu bir gökyüzünde kendini kaybetmek gibi. Gizemli bir his bu. Renkli kristallerde, inanılmaz doğal desenlere sahip yarı saydam taşlarda dünyanın jeolojik dönemlerini hissedebilirsiniz. Taşlar, gökyüzünün somut kopyasıdır. Onlarla güzelliğe ve gizeme dalarsınız.
Sanatınıza baktığımızda bazı eserlerinizde doğal taşların var olan formlarını koruyarak tasarımlar oluşturduğunuzu görüyoruz. Bunun sebebi nedir?
Birden çok nedeni var. Estetik olarak, ham ve cilalı arasındaki karşıtlıkları seviyorum ama aynı zamanda gözlemciye taşın kökeni hakkında bir fikir de vermek istiyorum. İnsanlar bunların dağların parçaları olduğunun, işin bir kayayı “canlandırmak” olduğunun farkında değiller. Bu, insan becerilerinin ve yaratıcılığının teknoloji ve icatlarla harmanlandığı karmaşık ve eski bir süreç. Kusura bakmayın ama çoğu insan sert bir ekmeği keser gibi taş dilimleri kesebileceğinizi düşünüyor!
Mermeri daha çok hangi dekorasyon ürünlerinde kullanmayı seviyorsunuz?
Onyx, kuvars ve renkli granitler fonksiyonel sanat çalışmalarım için mükemmel parçalar. “Cremino” ve “Oval” serilerim, konsollar ve masalar, bir taşın içine dalma deneyimi yaşatıyor ve kökeni hakkında soru sorma fikri uyandırıyor. “Lilibet” Heykel Aydınlatma, büyük bir broş gibi büyük ölçekli bir mücevher iken “Çarşaf Altında” konsolu dokunsal bir ilişki yaratarak okşama isteği uyandırır.
Metal eserlerinizde kullanacağınız mermeri seçerken kriterleriniz nelerdir?
Bu sürecin çok açık ve doğrudan ilk anlaşılması gereken kısmı şudur ki, taş sizinle konuşuyor. İkinci kısım ise, taşın güzelliğini artıran bir şekil bulmaktır. Taş her zaman sizi etkiler ama ifade etmeniz gereken bir altıncı hissiniz vardır. Kendi kendimi yetiştirmiş biri olarak çoğu zaman risk alırım. Bazen bir blok ile ne yapacağıma karar vermem gerektiğinde uyuyamıyorum. Ama sabah o blokla karşı karşıya geldiğimde sakin ve seçimimden emin oluyorum. Metal dünyasında olmayan bu eşsiz sanatsal etkileşimi seviyorum.
Çalışmalarınızda çoğunlukla onyx mermer kullandığınızı görüyoruz. Bunun dışında hangi mermerlerle çalışmayı seviyorsunuz?
Daha önce de anlatıldığı gibi, şeffaflık, derine inme olasılığı, bilinmeyene görsel bir keşif beni büyüledi. Bu amaçla onyx, kaymaktaşı (Alabaster) ve kuvars çalışmalarındaki ilk tercihlerim. Alabaster çok sofistike, kadife dokusu ile adeta toprağın röntgeni. Çok canlı ama kompakt ve güçlü olan kuvars ise bana, insan kalbinin kaslarının liflerini hatırlatıyor. İçinde biraz da olsa şeffaflık bulabildiğim renkli granitler de ilgimi çekiyor. İlk parçam, bir Azul Macauba levhasıydı. 1997 yılında mutfak çalışma masamı yaptım ve her sabah ona bakmaktan mutluluk duyuyorum.
Daha önce herhangi bir Türk taşı ile çalıştınız mı?
Evet. Beyaz Türk onyx kullandığım çalışmam oldu. Hala üzerinde çalışmam gereken 4-5 ton taşım var.
TIMEHOLE adını verdiğiniz heykelinize baktığımızda bir blok taşın ortasında sizin değiminizle bir “solucan deliği” görüyoruz. Bu eserinizde vermek istendiğiniz mesajdan bize bahseder misiniz?
Bu büyük ölçekli heykel üzerinde çalışmaya başladığımda yeni bir dil doğdu. TIMEHOLE sadece taş kullanarak yaptığım ilk heykelim. Daha önce de söylediğim gibi, benim için gökyüzünün sonsuzluğu ile bir taşın katı şeffaflığı arasında güçlü bir bağlantı var. Fikir, zaman algısına bir yolculuk yapmaktı. Onyx yarı saydamlığı ve katmanlaşması ile bana bir tür kristalize nebula bulutunu hatırlatıyor. Ham, ancak derin ve büyüleyici. Dikkatimi yöneltmek ve emici düşünceleri kışkırtmak için bir girdap yarattım. Zamanın diğer tarafında ne var? Kara deliklerin gizemi. Burada bir solucan deliğinden geçme ihtimalini bekliyoruz. Diğer tarafta ise bir sükûnet denizinin dalgalarını hayal etmeyi seviyorum.
Gianluca Pacchioni hakkında
Milano Bocconi Üniversitesi İşletme ve Yönetim mezunu. Bir iş deneyimi için 1993 yılında Paris’e taşınan sanatçı, burada sanat dünyasını keşfetmesiyle kendi kendini yetiştirmeye başladı. İlk yıllarında hurda metaller kullanarak tasarımlar yapan sanatçı daha sonrasında kaba demirden sofistike paslanmaz çeliğe ve bronza kadar tüm metalleri kullanmaya başladı. Bir galeri ile çalışan Pacchioni bazı karma sergilere katıldı ve birkaç yıl içerisinde de ilk kişisel sergisini hazırladı. 2000 yılında ise daha fazla beceri ve esnekliğe ihtiyaç duyduğu için İtalya’ya geri dönmeye karar verdi. Atölye ve ev olarak kullanacağı 30’lardan kalma eski bir fabrika bulan Pacchioni’nin New York ve Paris’te çalışmalarını uluslararası düzeyde temsil eden iki galerisi bulunuyor. 2016 yılında Sanat ve El Sanatları Yüksek Lisansı derecesi alan sanatçının 2021’de Rizzoli New York’ta “Minimal Barok” başlıklı tam mongrafisi yayınladı.