Röportaj: Şehriban ÇİMEN
Mermeri sanat ile buluşturan sihirli eller ile röportajlarımıza devam ediyoruz. Bu sayımızın konuğu ise genç heykeltıraş Orhan Gazi Keskin. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu olan Keskin’in mermer ile ilk teması babasının taş duvar ustası olmasından dolayı birçok yapıda farklı dönemlere ait devşirme diye tabir edilen mermer parçalarıyla başlamış. Keskin’in ilk yıllarda düşüncesi yurt dışına yerleşmekmiş. Fakat bir öğretmeninin, “Medeniyetin ve dünyanın sıfır noktası Anadolu’dur” ifadesi ile o, doğdu topraklarda kalmaya karar vermiş. Daha önce ahır ve samanlık olarak kullanılan yapıyı atölyeye çeviren Keskin, “Afyon Gri ve Beyaz şu an aktif kullandığım mermer türü. Kontrollü kırılma değerleri ve işlenme kapasitesi eserleri maddi manevi pozitif yönde etkiliyor. Mermer firması sahiplerinin özellikle genç yöneticilerin potansiyele ve taşa değer katılmasına büyük destek sağladıklarını da söylemeliyim. Özellikle Cihan Özcan’ın Karamehmet A.Ş. desteğiyle birçok eser ürettim” diyor.
Sizi yakından tanıyabilir miyiz?
Sanat eğitiminden önce farklı branşlarda akademik eğitim aldım. Fakat bunları yarıda bırakıp Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünü 2014 yılında kazandım ve 2019 yılında mezun oldum. Mezuniyetimden sonra kendi atölyemin kurulum sürecini başlattım. Mermer ile ilk temasım babamın taş duvar ustası da olmasından dolayı bir çok yapıda farklı dönemlere ait devşirme diye tabir edilen mermer parçalarıyla başladı. Bu mimari yapı elemanları üzerinde olan dokunuşlar her zaman ilgimi çekti. Anadolu’nun zaman içerisinde binlerce eserle dolu olduğunu gördükçe bu birikim bende uzun zorlu bir arayışı başlattı.
Heykel ve mermerin sizin için anlamı nelerdir?
“Güzel sanatlarda başarı; bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olmayan milletlere ne yazıktır. Onlar bütün başarılarına rağmen medeniyet alanında, yüksek insanlık sıfatıyla tanımaktan daima yoksun kalacaklardır.” M. Kemal ATATÜRK
Bu soruya yanıtımı özellikle ATATÜRK’ün bu sözüyle başlamak istedim.
Sanat benim için bir iletişim alanı. Heykeli bir dil olarak algılıyorum. Bu dilin gelişim süreci ve etkileri binlerce yıl sürebilecek bir güçte. Bütün insanlığı kapsayan, belki hiç tanışmayacağımız insanların hayatlarına dokunma fırsatı veren bir ifade biçimi. Mermer ise soğuk ve kırılgan bir materyal olmasına karşın zarif ve sıcak formlara dönüşebiliyor. Sabır ve iradenin kaçınılmaz etkisi hem bireysel hem de toplumsal olarak geniş kitlelere ulaşıyor. Kendimi ifade edebilecek olan bu dil uluslararası ve zamanın dışında cemiyetler ve milletlerin içerisinde anlaşılabilir bir akıcılığa ulaşacaktır. Mermer tarih boyunca güçlü bir ifade biçimiydi gelecekte de öyle olacağına eminim.
Mermer ile çalışmayı tercih etme nedeniniz nedir?
Zor olması temel sebeplerinden biri. Bununla birlikte binlerce yıl dayanabilecek sağlamlıkta bir malzeme. Mermer heykele sahip olmak ve onu bir bütün haliyle bir esere dönüştürebilmek ciddi bir güç ve irade istiyor. Fakat eser meydana geldiğinde diğer materyallerden üstünlüğü ve asaleti muazzam bir çekicilik sağlıyor. Çünkü eserin üretim süreci yoğun duyguların ve yaşanmışlığın bir birikimi. Kontrollü kırılmaların muazzam çekiciliğini sağlaması da büyük etken.
Çalışmalarınızda genel olarak hangi doğal taşları tercih ediyorsunuz?
Birçok doğal taş türüyle çalıştım. Bunların başında mermer geliyor daha sonrasında kireçtaşı, bazalt, traverten, onyx ve opal geliyor. Genelde demir filizleri içermeyen ve kuru kesim yaptığım için elmas ekipmanlarımı hızlı köreltmeyen taş tiplerini tercih ediyorum. Ayrıca hassas formlarda kırılmalara neden olabilecek yapısal çatlaklar bulunan doğal taşlardan da sakınıyorum. Bu sebepten de Afyon Gri ve Beyaz şu an aktif kullandığım mermer türü. Muazzam olan kontrollü kırılma değerleri ve işlenme kapasitesi de eserleri maddi manevi pozitif yönde etkiliyor.
Mermer ocaklarını ziyaret ettiğinizde size yardımcı oluyorlar mı?
Sıklıkla mermer ocaklarını ziyaret ediyorum. Aslında bir heykel ilk önce mermer ocağında başlıyor. Doğru taşın ya da seleksiyonun seçimi, üretim sürecini kesinlikle etkiliyor. Firma sahipleri özellikle genç yöneticiler potansiyelin ve taşa değer katılmasına destek oluyorlar. Özellikle Cihan ÖZCAN’ın Karamehmet A.Ş. desteğiyle birçok eser ürettim.
Çalışmalarınızı nerede yapıyorsunuz?
Öncelikle birçok gencimiz gibi yurt dışına yerleşmek gibi bir niyet içerisindeydim. Fikir alışverişinde bulunduğum yabancı bir hocamın medeniyetin ve dünyanın sıfır noktasının Anadolu olduğunu bana ifade etmesiyle bu coğrafyada kalma kararı aldım. Atölyemin lokasyonu Eskişehir , Bilecik ve Kütahya illerinin kesişim noktasında, Eskişehir ilinde bulunuyor. Doğduğum yere dönüp ahır ve samanlığı atölyeye dönüştürdüm. Sessiz ve huzurlu bu ortam içerisinde çalışmalarımı sürdürüyorum.
Türkiye’de heykel sanatını icra ederken yeterince özgür olabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Özgürlük benim için zihinde başlıyor. Yaşadığımız coğrafyayı ve toplumu sevmeden maalesef özgür olmak mümkün değil. Evrensel bir dil yakalamak oldukça önemli. Ben daha akışkan ve pürüzsüz işleri tercih ediyorum. Güzel bir üslup ile insan istediği her şeyi ifade edebilir. Bir bilgenin dediği gibi ‘Siz uçuruma uzun uzun bakmaya başlarsanız uçurum da size bakmaya başlar.’ Oysa uçurumun kenarında olmak vadileri ve denizi izlemek için güzel bir fırsattır.
Günümüzde artık robotik makineler ile de heykeller yapılıyor. İlerleyen yıllarda gelişen teknoloji, heykel sanatını olumsuz yönde etkileyebilir mi?
Teknolojiden fazlasıyla faydalanıyorum. Makineler insanların tasarladıkları eserleri üretebiliyor. Ama kendileri halen bir tasarım yapamıyor. Örneğin bir yüzü tarayıp mermere aktarmak istesek bire bir anlamda bu işi başarsak maalesef estetikten çok uzak bir nesne elde etmiş oluyoruz. Çünkü insan yüzü farklı renklerle geçişlerle dolu. Makineler şu an için bu ayrımı yapabilecek hassasiyette değil. Fakat teknoloji var olan eserlerin çoğaltmasını hızlı ve mümkün kılıyor. Seri üretim olduğunda endüstriyel bir üretim olur. İşlevsel veya estetik bir objeye sanat eseri demek çok doğru olmayabilir. İnsan gibi görebilen ve hissedebilen; acıyı, hazzı yaşayabilen yazılımdan ziyade düşünebilen sistemler geliştiğinde bu dediğiniz mümkün olabilir.
İleriye dönük planlarınız nelerdir?
Binlerce yıl ilerisine eserler göndermek istiyorum. Bu bir yerde mental bir ölümsüzlük gibi. Bunun yanı sıra toplum üzerinde olumlu ruhsal etkiler bırakan eserlerle gelecekte var olmak istiyorum.