Klasik heykellerin idealize edilmiş güzelliğinin aksine, mermerden yapılan parçalanmış, çarpık, belirsiz ve bükülmüş vücut parçaları…Heykellere baktığınızda hayatın biraz daha karanlık tarafına yakın duran, kim olduğunu, nereye ait olduklarını bulmaya çalışanların mücadelesini hissediyorsunuz. Bu çalışmalara imza atan isim ise Heykeltıraş Athar Jaber. Çalışmaları için, “Onlar belirsiz ve şiddetli bir dünyada istikrar bulmak için mücadele ediyorlar” diyen Athar
Jaber, “Kendimi geleneksel heykel tekniklerine zincirlemiyorum. Çalışmalarımın hepsi doğaçlamalar ve başladığımda, sonunda nasıl görüneceklerini bilmiyorum. Bildiğim şey, orada olmak istemediğim bendeki şeyleri kaldırıyorum. Bazen doğru taşı bulmak için çok zaman harcıyorum. Ama bunun tam tersi olduğuna da inanıyorum. Seni seçen taştır. Ve taş, kesinlikle saygı ister” diyor.
Taşlara yeni formlar verme tutkunuzu nasıl yönlendirdiniz?
Ressam bir ailenin içinde büyüdüm. Evde hayat, sanat etrafında dönüyordu ve ben her zaman çizerdim. Ayrıca, Michelangelo’nun Davut’unun sergilendiği ünlü müze Galleria Dell’accademia’nın köşesinde, etrafı sanatla çevrili Floransa’da büyüdüm. Müzeye düzenli olarak gittiğimi ve durmadan Davut’u çizdiğimi hatırlıyorum. Ama aslında, orada sergilenen Michelangelo’nun yarım kalmış dört kölesi beni daha çok büyülemişti. Sanırım beni onlara çeken şey onların güçleri, kendilerini taştan ayırmaya çalışan bedenlerin saf gücüydü. Ayrıca buradaki çalışmaların bitmemiş olması da hoşuma gitti. Heykellerin üzerinde kalan keski izleri sanatçının varlığının eşsiz bir kanıtıdır. Şimdi onların önünde durduğumda Michelangelo’nun o izleri bıraktığı sırada nerede ve nasıl durduğunu tam olarak biliyorum. Neredeyse çekiç ve keskinin taşa çarptığını duyabiliyorum. Keski izlerinin kendine has bir güzelliği var, heykellerimi zımparalayıp parlatarak kaybetmek istememenin nedeni de budur. Bunlar, bir heykel yapmak için gereken ağır emeğe tanıklık eden izlerdir. Heykeltraşlığın yıkım yoluyla işleyen yaratıcı bir süreç olduğunu gösteriyorlar. Çünkü taş oymacılığı yaparken, yaratmak için önce yok etmek gerekir. Bu farkındalık ele almak istediğim; insan durumu, insan doğasının ve toplumun içsel şiddet karakteri, kaos ve entropinin kaçınılmazlığı gibi konularla mükemmel bir şekilde eşleşti. Çalışmalarıma, özellikle figürlere ve başlara bakarsanız, deforme olduklarını, büküldüklerini, parçalandıklarını göreceksiniz. Onlar belirsiz ve şiddetli bir dünyada istikrar bulmak için mücadele ediyorlar.
Heykel ve mermer sizin için ne ifade ediyor?
Heykel, ham mermer bloğunun içinde saklı olan özü ortaya çıkarmak için gereksiz şeyleri çıkarma pratiğidir. Bu ilke bana gerçekten önemli olanın lehine, gereksiz şeyleri atmamı öğretti. Felsefede akıl yürütme, “Via Negativa” kavramıyla ilişkilidir. Bir şeyi, o şeyin olmadığı her şeyi atarak tanımlamak daha kolaydır. Heykellerimi bu şekilde oyuyorum. Hepsi doğaçlamalar ve başladığımda, sonunda nasıl görüneceklerini bilmiyorum. Bildiğim şey, orada olmak istemediğim bendeki şeyleri kaldırıyorum. Benzer şekilde taş bize, dünyaya eşsiz bir bakış açısı sağlayabilir. Taş en büyük saygıyı ister. Yüz milyonlarca yıl yaşında olan taşlar, kendimizi çok küçük hissettiriyor. Taş akışkandır ve yüz milyonlarca yıl boyunca bir halden diğerine geçer. Mermer bir heykelin sonsuza kadar yaşadığını söylüyoruz.
Ama bu doğru değil, on binlerce yıl yaşayabilir. Sonunda taş, yüz milyonlarca yıl sonra yeniden oluşmak üzere parçalanacaktır. Bana göre taş, bizi çevreleyen her şeyin kaçınılmaz geçiciliğini (özellikle kendimizin) kabullenmede değerli bir ders veriyor. Bununla birlikte, ilk ilkel uygarlıklardan günümüze kadar kültürümüz taşla iç içe geçmiştir. İlk araç ve silahlar taştan yapılmıştır, sınırlar taşlarla işaretlenmiştir, sunaklar taştan yapılmıştır, yasalar taştan yazılmıştır, anıtlar ve heykeller taştan yapılmıştır. Taş oymacılığı yaparken, siyasi bir araç olarak işlev görme potansiyelinin farkında olmalıyız.
Hangi konu size ilham veriyor ve yaratıcılığınızı açığa çıkarıyor?
Yukarıda bahsettiğim temaların yanı sıra, insan durumunu yansıtmaya kararlıyım. Daha büyük bir bütünün parçası olan bir birey olarak, insan olmanın ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunabilecek başka bir ifade sağlamak istiyorum. Yeni 3D teknolojilerin ve yapay zekanın yükselişini potansiyel olarak özgürleştirici olarak görüyorum. Sıkıcı günlük görevlerimizi makinelere devredebildiğimizde, biz ne ile meşgul olacağız? Bizi makinelerden ayıran ve bizi benzersiz bir insan olarak tanımlayan nedir? Yapay zeka işlerimizi devralacak ve gereksiz şeylerden kurtulmamıza yardım ettikten sonra (heykelciliğe ironik bir şekilde benzeyen bir süreç) umarım, insan olmanın özüyle baş başa kalacağız. Belki de kısıtlama olmaksızın hayatın zevklerini oynamakta, sevmekte ve tadını çıkarmakta özgür olacağız. Ama elbette şiddete ve yıkıma da maruz kalacağız. Dünyayı daha karanlık bir perspektiften görme eğiliminde olduğum için, heykel ve taş oymacılığı pratiği yoluyla bu son alanlara odaklanıyor ve onu yansıtıyorum.
Çalışmalarınızla bugünün insanına mı yoksa geleceğe mi mesaj vermek istiyorsunuz?
Mesaj göndermeyi ya da gerçekleri kehanet etmeyi görevim olarak görmüyorum. Tek yapmak istediğim dünyaya kendi bakış açımdan bakmak ve dikkat edilmesi gerektiğine inandığım bazı konulara işaret etmek. Sadece belirli acil konular etrafında farkındalık yaratmaya ve sunmaya çalışıyorum. Onları düşünmek ve bir duruş sergilemek izleyicilere kalmıştır. Gelecekle ilgili olarak, eğer bizi çevreleyen dünyayla ve bugünün dünyasıyla bağlantılıysak ki tamamen tecrit altında yaşamadıkça, olmamamız imkansızdır. O zaman çalışmamız kaçınılmaz olarak çevremizde olup bitenleri yansıtan bir mirasın parçası olacak ve kaçınılmaz olarak içinde yaşadığımız zamanı temsil edecektir. Ve daha önceki tüm tanıklıklarla birlikte, çalışmalarımız insanlığın tarihine ve tanımına daha fazla katkıda bulunacaktır.
Ağırlıklı olarak hangi mermeri kullanıyorsunuz?
Heykellerimin çoğu Statuario mermerinden oyulmuştur. Ama başka taşlarla da çalışmalar yaptım. Belçika’da yaşadığım için daha kolay erişilebilir olan Belçika Mavisi Taşı, güzel pembe Portekiz Aurora Mermeri’ni kullanıyorum. Son çalışmam için altın renkli damarları olan prestijli siyah renkli Portoro Mermeri kullandım. Bu ner ne kadar muhteşem bir taş da olsa elle çalışmak inanılmaz derecede zor. Ayrıca Küba, Filistin ve DRC gibi çeşitli ülkelere davet edildim. Bu vesileyle, yerel taşlarla çalışmaya karar verdim. İşte o zaman taşa farklı bir açıdan bakmaya başladım ve taşın sosyo-politik yönünü keşfettim. İşte o zaman “taşın politikası” terimini ortaya attım, ki bu doktora tezimde daha da gelişti. Ama bu başka bir hikaye…
Bir taş seçerken, diğerleri arasında onun doğru taş olduğunu nasıl anlarsınız?
Birbiriyle çelişen veya birbirini tamamlayan iki kriterim var: Bazen doğru taşı bulmak için çok zaman harcıyorum. Ama bunun tam tersi olduğuna da inanıyorum. Çünkü seni seçen taştır. Günlerce, hatta bazen haftalarca farklı bloklara ve taş türlerine baktıktan sonra, birkaç tanesi dikkat çekici ama açıklanamaz bir izlenim bırakıyor. Sadece içimde yankılanıyor. Kısmen şekil, renk, damarlar, arkasındaki hikaye gibi konularla dikkatimi çekiyor. Çok seçici olmayı da sevmiyorum. Elimizdekini kabullenmeyi ve bundan en iyi şekilde yararlanmayı öğrenmemiz gerektiğine inanıyorum. Nerede doğduğumuzu, ebeveynlerimizin kim olduğunu, cinsiyetimizi, dilimizi seçemedik. Onlar bize verildi ve bu verilen gerçeklerle dünyayı dolaşmayı ve onları şekillendirmeyi öğrenmeliyiz. Aynı şekilde, çoğu zaman elimin altında bulunanlardan memnun olurum.
Daha önce eserlerinizde Türk taşı kullandınız mı?
Henüz Türk mermeri kullanmadım. Her zaman yeni taşlarla çalışmak isterim. Ama günümüzün acil çevre sorunları göz önüne alındığında bu doğru bağlamda yapılmalı. Örneğin, Türkiye’de sahaya özel bir proje çalışması için olsaydı, bu çok mantıklı olurdu. Taş piyasası milyar dolarlık bir iştir, ancak dünya çapındaki ithalat ve ihracatın çevre üzerinde ciddi bir etkisi var. Bunu göz önünde bulundurarak mimarlar, heykeltraşlar ve tasarımcılar, dünyanın diğer ucundan memer getirtmek yerine projelerinde yerel taşların uygulanmasını tercih etmeye başlamalıdır.
Heykellerinizi yaparken teknolojiyi ne kadar kullanıyorsunuz?
Her araç, çekiç ve keski gibi basit aletler bile teknolojiktir. Bir de taş ocaklarındaki elmas telleri ve makineleri olan insanlar var ki onlar benim için blokları önceden kesmek için çok çalışıyorlar. Ve onu taş ocağından stüdyoma götüren kamyon şoförleri. Onlar ve teknolojileri de dikkate alınmalıdır. Bu anlamda teknolojiden geniş ölçüde faydalanıyorum. Ancak 3D yazılım, CNC kesim makineleri ve yapay zeka gibi daha yeni teknolojilerinin hiçbirini kullanmıyorum. Onlara kesinlikle karşı değilim. Teknolojinin bizi meşgul olmamamız gereken tüm sıkıcı işlerden kurtaracağına inanıyorum. Bu bize saygınlığımızı ve yaratıcılığımızı geri verecektir. İnsanlar bir montaj hattı üzerinde çalışmak için yaratılmamışlardır. Benzer şekilde, eğer belirli bir heykel bilgisayarlara devredilebilirse, o zaman benim için bu iş gereksiz hale gelir. Bilgisayarın tüm süreci ele almasına izin verirseniz ben de bir bilgisayarın kesemediği şeylere odaklanacağım. Son zamanlarda çalışmam, nihai sonucun kendisinden ziyade oyma eylemine ve sürecine giderek daha fazla odaklanıyor. Örneğin, ateşli silahlar kullanarak bir heykel şekillendirdim. Silahlar ve mermiler geleneksel çekiç ve keskinin yerini aldı. Şu anda daha büyük ölçekli bir proje için geliştirmekte olduğum çalışma, çatışma alanlarındaki mirasımızın korunması gerekliliği konusunu ele almayı amaçlıyor. Benzer şekilde, tamamlandıktan sonra asitle müdahale edeceğim bir dizi kadın portresi üzerinde çalışıyorum. Bu seriyle kadına yönelik şiddet ve özellikle asit saldırıları konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyorum. O zaman, bir heykel yapmak için araç seçiminin, eserlerin yorumunu kökten nasıl etkilediğini görüyorsunuz.
İşinizi bitirdikten sonra eserinize baktığınızda, ilk önce ne düşünüyorsunuz ve nasıl hissediyorsunuz?
Bir heykel üzerinde çalışırken, aynı anda kendim üzerinde çalışıyorum. Heykel yapma süreci çok ilginç çünkü bu bir kendini geliştirme, iç gözlem ve büyüme süreci. Bir heykelin oyulması haftalar, aylar hatta bazen yıllar alır. Ve bitirdiğimde, bir insan olarak büyürüm. Tanımlanmamış kimliğimin küçük bir parçası berraklaşır ve netleşir. Bu nedenle, bir heykeli sadece heykel yapmak uğruna değil, onu yapma sürecinde kim olduğumu anlamak için oyuyorum. Ve sonra, izleyicinin dikkatle baktıktan sonra kim olduğunun farkına varması için. Heykel sadece kendimiz üzerinde çalışmamız için bize ilham vermesi gereken, bizi motive eden ve paradigmalarımızı güçlendirmemize veya değiştirmemize yardımcı olan bir nesnedir.
Hedefiniz nedir?
Bir devrimci bir keresinde şöyle demişti: “Amaç gerçeklikten daha radikal olmaktır.” Ressam Francis Bacon ise şöyle demişti: “Süregelen dehşetle [hayatta] başa çıkabilmek için ne yapabilirdim?” Aradaki tatlı noktayı bulmaya çalışıyorum. Ve bunu yaparken, gerçekliğin gerçek yüzünü mutlu olmasa da, bize geri yansıtan bir ayna işlevi gören bir yaratım sağlamayı hedefliyorum. Çalışmamın izleyicide zihin değiştirici bir etki yaratmasını istiyorum. İnsan ile ilgili daha evrensel temaları ele alırken, ilhamını zamanımızla ilgili durumlardan alan bir çalışma bütünü yaratmak için çalışıyorum. Geride insanlığın hikayesine katkıda bulunan bir miras bırakmak istiyorum.