Röportaj: Şehriban ÇİMEN
Türk madencilik sektörünün en büyük müşterisi olan Çin’de yaşanan Corona Virüs salgını nedeniyle Türkiye ve Çin arasındaki ticaretin durma noktasına geldiği ilk günlerde Ege Maden İhracatçıları Birliği (EMİB) Başkanı Mevlüt Kaya bir basın toplantısı düzenlemiş ve “Yüzde 50 ihracat yapılan bir kapının tam kapanması, sektörü ciddi sıkıntıya sokuyor. Sektörümüz bu duruma 6 ay dayanamaz. Madencilik sektörüne bir nebze de olsa nefes aldırmak adına, devlet alacaklarının ertelenmesini talep ediyoruz. İmdat noktasındayız” diye seslenmişti. Ve bu seslenişin üzerinden yaklaşık beş ay geçti. Turkish Stone World Dergisi olarak geçen beş aylık süreci değerlendirmek için EMİB Başkanı Mevlüt Kaya’nın kapısını çaldık. Devlet yardımlarından sektörün merakla beklediği fuarlara, Türkiye’ye getirilmesi planlanan Çinli alıcılardan, sektörü bekleyen tehlikelere kadar birçok konu hakkında konuştuğumuz Mevlüt Kaya, “Sektör olarak blok satmamak gibi bir durumumuz olamaz. Bunu yaptığımız an Çinliler, bizim taşlarımızla benzer taşları olan İran taşlarına yönelirler. Şu anda önümüzdeki en büyük tehlike İran. İran ambargolarla boğuşurken, arayı kapatmamız gerekiyor” dedi.
Çin’de Covid-19 vakası çıktığı dönemlerde bir basın toplantısı düzenlemiş ve , “Sektör bu duruma en fazla 6 ay dayanabilir, imdat noktasındayız” demiştiniz. Sektör şu an hangi durumda?
Türkiye Mart ayının sonlarına doğru Pandemiyi hissetmeye başladı. Sektör olarak bizler ise 3 ay öncesinden bunu hissetmeye başlamıştık. Çünkü sektörün yüzde 50’e yakın ihracatının olduğu Çin, bir anda kitlenmişti. O gün toplantıyı yaptığımızda kısa çalışma ödeneği, kamu bankalarının çok düşük rakamlarla kredi olanakları, Eximbank’ın mevcut kredileri ötelemesi gibi durumlar yoktu. Bu destekler sektöre gerçekten nefes aldırdı. Sektörde bu şartlara uyum konusunda, ciddi bir çaba görüyoruz. Peki bu süreçten yara almadan geçebilir miyiz? Hayır! Yaralanacağız, bütün dünyanın yaralandığı gibi. En az tahribatla bu süreci atlatabilirsek bu, en iyi kar ettiğimiz yıllardan çok daha anlamlı olacak. Son bir buçuk ayda Orta Doğu ve Amerika’ya fotoğraflarla doğal taş satışlarına başlandı. Duran çarklar yavaş da olsa dönmeye başladı. Bu da bizi mutlu ediyor. Biz her zaman şunu söyledik, “Hamaset yapmadan, inadına üretim ve inadına ihracat yapmak zorundayız”. Hem sektörün, hem Türkiye’nin kurtuluşu budur. Yerli ve milli ürünlerin önemi ve anlamı da Pandemi sürecinde fark edildi. Evet altı ay önce sirenleri çalmıştık, biraz faydası oldu. Umarım bir daha S.O.S vermeyiz.
“Bizi ne kadar büyütürsek, sorunları o kadar küçültürüz.”
Bu süreçte devletten beklediğiniz bütün taleplere ulaşabildiniz mi?
Pandemi sürecinde devlet tarafından yapılan yapılandırmalardan yararlandık. Ticaret Bakanlığı bugüne kadar Ege Maden özelimizdeki taleplerimizin bir tanesine dahi hayır demediler. Diğer kurumlar ve tüm Sivil Toplum Kuruluşlarımız ile tek ses olmamızın da bunlarda güçlü etkisi oluyor. Çoğunluk bir kararda birleştiği zaman bu oy birliğine dönüşüyor ve inanılmaz bir sinerji yaratıyor. Bizi ne kadar büyütürsek, sorunları o kadar küçültürüz. O büyüyen ‘bizin’ karşısında duramıyorlar. Ancak orman ve diğer izinlerle ilgili ciddi sıkıntılarımız devam ediyor. Umarım bunları da en kısa sürede sonuçlandırabiliriz.
Zorlu sürece dayanamayıp iflas eden firmalar oldu mu?
Pandemi süreci içerisinde böyle bir şey duymadım. Daha önce de belirttiğim gibi devletin verdiği desteklerle firmalar nefes aldılar. Fakat Eylül gibi tekrar ikinci bir dalganın gelmesinden korkuyoruz. Umarım korktuğumuz olmaz. Eğer Eylül ayına kadar çarklar biraz daha hızlanmaz ise sıkıntılar yaşanabilir.
Böyle bir dönemde çarklar nasıl hızlanabilir?
Guangzhou Ticaret Ataşesi Serdar Afşar ve Pekin Ticaret Başmüşaviri Hakan Kızartıcı birçok Çinli alıcının Türkiye’ye gelmek istediğini belirtiyor. Hepsi ciddi tonajlardan bahsediyor. Çinli alıcının Türkiye’ye gelip, 100-200 bin ton doğal taş alması, özellikle bu zor zamanlar için çok anlamlı. Şu dönemde Avrupa biraz daha rahatladı, Amerika ve Ortadoğu da sektör için çok önemli. Suudi Arabistan’da alım konusunda adını koyamadığımız bir direnç var. Özellikle Türkiye’den giden ürünlerimizin günlerce körfezde bekletildiğini biliyoruz. Fransa da sorunu çözdüğü zaman, sektör ciddi anlamda ihracat yapmaya başlar. Bunların hepsi olumlu olursa, biz bu süreci atlatırız.
“Bu sene yapılacak fuarlara katılmayacağız”
Aldığımız duyumlara ve firmalarla yapmış olduğumuz görüşmelere göre birçok firma bu sene gerçekleştirilecek fuarlara katılmak istemiyor. Sizin düşünceniz nedir?
Marmomacc Fuarı’nın Türkiye Milli Katılım organizasyonunu İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB), Xiamen Stone Fuarı’nın Milli Katılım organizasyonunu ise EMİB gerçekleştiriyor. Her iki birlik de hiçbir üyeninin fuara katılmak istemediği ile ilgili taleplerini, fuar şirketlerine iletiyor. İMİB, EMİB ve Türkiye Mermer Doğaltaş ve Makinaları Üreticileri Birliği (TÜMMER) olarak İzmir Marble ile birlikte Dünyanın sayılı bu üç doğal taş ve makineleri fuarlarının 2021 yılına ertelenmesini istiyoruz. Brezilya, Yunanistan, İran firmaları Marmomacc Fuarı’na katılmama kararı aldılar. Hatta bir çok önemli İtalyan makine firması da bu sene gerçekleşmesi planlanan fuara katılmayacak. Bizim de istediğimiz katılmama yönünde.
Neden biz, bu saydığınız ülkeler gibi fuar idaresine katılmayacağımızı bildirmiyoruz da fuarın iptal edilmesini bekliyoruz?
Bu sene bu saydığım fuarların hiçbiri yapılmayacaktır. Yapılsa bile katılım çok düşük olacağı için fuar için iyi sonuç alınmayacaktır. Katılımcılarımızın talebi fuarlara gitmeme yönünde ve gitmeyeceğiz.
Sağlık açısından riskli buldukları için mi firmalar fuarlara katılmak istemiyorlar, yoksa altında yatan başka nedenler de var mı?
Sağlık açısından riskli buldukları için kimse seyahat etmek istemiyor. Şahsen ben gitmek istemem.
Firmalar sağlık açısından riskli buldukları için fuarlara katılmak istemiyor diyorsunuz. Fakat Çinli alıcıların Türkiye gelmesi isteniyor. Bu durum da riskli değil mi?
Çinli alıcılar Türkiye’ye gelirler ise sağlık raporları ile gelecekler ve yaklaşık beş gün kontrol altında olacaklar. Türkiye’ye gelen Çinli alıcılar hangi firmanın müşterisi ise o firma tarafından karşılanacaklar ve Türkiye’de geçirecekleri tüm zaman boyunca o firmanın kontrolü altında olacaklar. Onaylı sağlık raporları olmasına rağmen insanlar tedirgin olmasınlar diye şehir merkezlerine de gitmeyecekler. Fuarlarda bunun kontrolünü sağlamak mümkün değil. Eğer Türk Havayolları seferlerini yaparsa buna gerek kalmayabilir. Tek kaygımız, virüs ile ilgili ikinci bir dalganın olması. Karanlık bir durum da önümüze çıkabilir.
Bu süreçte bir kez daha Çin’in, sektör için ne kadar önemli bir pazar olduğu hissedildi.
Çin gibi yüklü tonajlarla blok olan, Çin’in yerine koyabileceğimiz başka bir ülke yok. Çin’e gönderdiğimiz mermerler Çin’de çok lüks projelerde kullanılıyor. Gönderdiğimiz her taş, vitrin görevi görüyor. İnsanlar vitrinde gördükleri o ürünlerin hammaddesinin Türkiye’de olduğunu bildiği için de bize dönüyorlar. Kayıp yaşanılan pazarlar için alternatif pazarlara yönelebiliyoruz ; fakat Çin’in bir alternatifi yok. Sektör olarak blok satmamak gibi bir durumumuz olamaz. Bunu yaptığımız an bizim taşlarımızla benzer taşları olan İran taşlarına yönelirler ve biz de yaklaşık 800 milyon Dolarlık bir ihracatımızı kaybederiz. Şu anda önümüzdeki en büyük tehlike İran. İran ambargolarla boğuşurken arayı kapatmamız gerekiyor.
“Katma değeri yüksek ürün satmaktan başka şansımız yok.”
Rekabet açısından öne çıkmak adına katma değeri yüksek ürün üretmek de en önemli konulardan biri. Son zamanlarda firmaların uç ürün ve marka algısına daha fazla önem vermeye başladıklarını gözlemliyoruz.
Bu çok önemli ve altını ısrarla çizdiğimiz bir konu. Dünya pazarına girdiğimizde İtalyanlar bizim bloklarımızı alıp, kendi isimleri ile satıyorlardı. İtalyanların yaratmış olduğu mirası hoyratça harcadık. Uç ürün ve tasarıma yönelen İtalyanlar 100 kilo satıp 1000 Dolar alırken, biz 1000 kilo satıp 100 Dolar alıyoruz. İtalyanlar gibi uç ve tasarım ürünlerine yönelmemiz gerekiyor. Katma değeri yüksek ürün satmaktan başka şansımız yok. Mümkün olduğunca miktarda az, değerde yüksek satmak zorundayız. Beyaz yakalıya, mavi yakalıya, tasarımcıya, üç boyutlu bakabilen mimarlara ihtiyacımız var. Ancak onlarla bir araya gelirsek başarabiliriz. Yaklaşık 3-4 yıldır bu yönde ciddi çalışmalar yapıyoruz. Özellikle bu sene İzmir Marble Fuarı’nda uç ürünlere yönelik ses getirecek etkinliğimiz olacaktı. Mimarlar odasıyla çok güzel bir iletişimimiz var. Temmuz ayı içerisinde mimarlarla İzmir’deki doğal taş fabrikalarına, ocaklara gezi düzenlemeyi planlıyoruz. Fikirsel uyumu yakalamamız gerekiyor. Tasarım yarışmalarına, yurt dışındaki mimarlarları da dahil etmeyi planlıyoruz. Son zamanlarda firmalarımızda da katma değer ve marka yaratma algısı çok daha fazla benimsenir oldu.
*Diğer taraftan Ege Maden İhracatçıları Birliği olarak bu yıl ilk kez, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir ihracatı arttırmak için “AMORF Doğaltaş Tasarım ve Proje Yarışması”nı organize ediyoruz. AMORF ile doğal taş ihracatında tasarım açısından güçlü, üretilebilir, katma değeri yüksek, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir projelerin geliştirilmesi ve sektöre kazandırılmasını hedefliyoruz. Haziran ayı sonu itibariyle önemli sayıda başvuru aldığımız yarışmamızın son başvuru tarihini 13 Temmuz 2020 olarak belirledik.
Yeni kuşağın da artık yavaş yavaş sektöre dahil olmasının bunda etkisi olabilir mi?
Gençler çok önemli, başımızın taçı. Biz iki tane pencereden dünyaya bakarken, onlar 10 farklı pencereden dünyaya bakıyorlar. Ama tecrübe denen de bir şey var. Bu anlamda Ege Genç Meclisini kurduk. Başarılı işlere imza atıyorlar. Gençlerin dinamizmini, onların dünyaya bakışını dün ile birleştirerek şampiyon olacak bir A Milli Takımı yetiştirmeye çalışıyoruz. Eğer Ümit Milli Takımına tecrübe yüklersek, harikalar yaratacaklardır.
*Türkiye’nin maden sektöründeki rekabet gücünü artırıp, madenlerden aldığı verimi yükseltebilmesi için ayrıca iyi yetişmiş nitelikli mühendislere ihtiyacımız var. Ancak Türkiye’de maden, jeoloji ve cevher hazırlama mühendisliklerine ilgi her geçen yıl azalıyor. Bu negatif algıyı değiştirmek ve nitelikli mühendisleri yetiştirmek için başlangıç adımı olarak Ege ve İstanbul Maden ihracatçı Birlikleri ile Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği üzerine düşeni yaparak elini taşın altına koydu. YÖK ile imzaladığımız protokol ile maden, jeoloji ve cevher hazırlama mühendisliğini tercih edenlere, 2020-2021 eğitim dönemi için burs vereceğiz. Sektörün gelecek vizyonu ile örtüşmeyen tablonun, yaklaşık bir yıllık hazırlık sürecinin ardından imzalanan protokolle değişeceğine ve bu yıldan itibaren maden, jeoloji ve cevher hazırlama mühendisliklerine ilginin artacağına inanıyoruz. Gençlerimizin sektörlerimiz adına en donanımlı şekilde bölümlerinden mezun olmalarını sağlayıp fabrikalarımızda, kendi açacakları fabrikalarda ya da işletmelerde başlattığımız bu reform hareketini hızlandırmalarını umut ediyoruz.
İşlenmiş ürünlerden bahsetmişken son zamanlarda plaka deposu yatırımları da artmaya başladı. Sektörün merkezini İzmir’e taşıyacağına, İzmir’de plaka deposu yatırımı için yer baktılarına dair duyumlar alıyoruz.
Bunu ilk defa sizden duyuyorum. İzmir’de plaka deposu açmak isteyen firmalar vardı ; fakat birçok firma bundan vazgeçti. Şu anda sizden bunu duyunca çok mutlu oldum. Keşke gelseler. İzmir’de depo sayısının artması birçok alıcının İzmir’i tercih etmesi anlamını taşır. Firmalar depo açarlarsa fabrikalar da kuracaklardır. Bu da İzmir için inanılmaz bir fırsat demektir.