İnsanlığın varoluşundan beri hayatımızı etkileyen en önemli doğa olaylarından birisi depremdir.
Antik Çağda Tanrıların gazabı olarak görülen depremler, günümüzde yer kürenin hareketleri
sonucu oluştuğu bilimsel olarak kanıtlanan bir doğal afettir.
Bundan tam 1846 yıl önce, M.S. 177 yılında Smyrna yani eski İzmir de bu felaketten oldukça büyük
zarar görmüştür. Yaşanan depremde taş üstünde taş kalmamış, belki de İzmir tarihinin en yıkıcı depremi ile karşı karşıya kalınmıştır. Depremin yaralarının sarılması çok da kolay olmayacaktır. Yıkıcı etkisi o kadar fazladır ki büyük yardımlar gerekmektedir. Bu yüzden Aristeides adlı bir hatip, daha önce Smyrna kentinin güzelliklerini bizzat görmüş olan, dönemin Roma İmparatoru Marcus Aurelius’a Smyrna hakkında ağıtlar ve mektuplar yazmıştır. Bu mektuplar ve ağıtlar ile imparatorun kente yardım etmesini beklemektedir. Aristeides’in imparatora yazdığı mektubun bir
kısmında şu ifadeler yer almaktadır:
“Ey yüce imparatorlarım, Geçmişte sizin için söylemler, dersler verdim. Ama şimdi Tanrı beni, başka bir iş ile görevlendirdi. Asia’nın süsü, imparatorluğunuzun göz bebeği Smyrna, yangın ve depremle harap olmuş durumda. Tanrılar adına bir yardım eli uzatın lütfen. Size de bu yakışır! Önce Tanrıların, sonra sizlerin sayesinde günümüzde Yunanistan’ın en gözde kenti haline gelen Smyrna, şimdi tarihinin en talihsiz günlerini yaşamakta. Ama yine de bu şartlar altında Tanrı onun için bir şeyi korumuş bulunuyor; Kurtuluş umudu! Kentin halini görüyorsunuz, kaybı biliyorsunuz. Kente
gelirken gördükleriniz karşısında neler söylediğinizi, kente girdiğinizde ne dediğinizi, nasıl etkilendiğinizi, ne yaptığınızı hatırlayın. Şimdi tüm bunlar harap oldu! Gördüğünüz o liman gözlerini kapadı. Agora’nın güzelliği kalmadı. Erkeklerin ve yeni yetme delikanlıların gymnasionları tahrip oldu. Tapınakların bazıları düştü, bazıları yok oldu. Bir zamanlar kentlerin en ihtişamlısıydı, insanların en güzel dediğiydi. Şimdi ceset ve enkaz yığınları ile dolu bu kent, görülecek yerlerin en gudubeti. Batı rüzgarları ıssız yerlerde soluklanıyor. Geride kalan her şey, hatta onunla birlikte tüm Asia, gözünüzün içine bakıyor. SMYRNA ACIMANIZ İÇİN SİZE YALVARIYOR. TABİ SMYRNA DİYE BİR YER KALDIYSA…”
İmparatora yazılan mektupta yaşanan depremin nasıl bir felakete yol açtığı açıkça görülüyor. Taş üstünde taş kalmamış, tapınaklar yıkılmış, limanlar yanmış. Binlerce insan enkaz altında hayatını kaybetmiş. İnsanlar çaresizlik içinde gelecek olan yardımları beklemiş. İmparator da bu çağrıya kayıtsız kalmamış. Smyrna’nın tekrar ayağa kalkması, eski günlerdeki gibi güzelliğiyle anılması için gerekli yardımları yapmış. Ve şehir enkaz içinden tekrar doğmaya başlamış. Sadece imparator değil, halk ve devlet adamlarının desteği de bu felaketi atlatmakta önemli bir rol oynamış. Üzerinden binlerce yıl geçse de insanoğlu deprem felaketinden aynı yaraları almaya devam ediyor. Mektubu okuduğumuzda sanki günümüzdeki olaylar da gözümüzde canlanıyor. Sanki binlerce yıl öteden bir
kalem günümüzü yazıyor. Her kelimesinde felaketi biz de ta derinlerde içimizde yaşıyoruz.