Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Sektörler Konseyi Maden Sektörü Başkanı Rüstem Çetinkaya, sıfır emisyon hedefine dahil olan gelişmiş ülkelerde 2050’de fosil yakıt tüketiminin neredeyse sıfıra ineceğini ve yenilenebilir enerji kaynaklarının dünyaya damgasını vuracağını söyledi. Çetinkaya, “2050’de enerjide dışa bağımlı olmak istemiyorsak kendi madenlerimizi üretmek durumundayız. Çevreci yaklaşımlar ve madencilik yakın gelecekte aynı kümede faaliyet gösterecek ve bu durumu şu anda ironi olarak görmek, gerçeği göz ardı etmekle aynı anlamı taşıyacak” dedi.
Geçen yılı 4,27 milyar dolar ihracatla kapatan ve Türkiye’nin toplam ihracatına aralıksız katkı veren maden sektörü ekonomik desteklerinin yanında dünyanın geleceğine de yön vereceğe benziyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, elektrikli otomobillerin seri üretime geçmesi, sıfır emisyonda 2050 hedefi, Avrupa Birliği’nin Green Deal (Yeşil Mutabakat) kriterleri ve temiz enerji gibi kavramların gelecek yüzyılda hayatın vazgeçilmez kavramları olacağı konuşuluyor. Enerji piyasalarının referans kuruluşlarına göre ise söz konusu kavramların çıkış noktasında ‘Kritik mineraller’ yani madenler var. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ‘Temiz Enerji Dönüşümlerinde Kritik Minerallerin Rolü’ raporunda dünyanın sürdürülebilir geleceğine ilişkin somut tespitler yer aldı. TİM Sektörler Konseyi Maden Sektörü Başkanı Rüstem Çetinkaya, konuya ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulundu.
Ruhsat süreçleri ve ruhsat güvenliği
Maden sektörünün özellikle çevrecilik anlamında son derece yanlış bir algıya sahip olduğunu ve söz konusu algının aksine sektörün, daha yaşanılabilir bir dünyanın başrol oyuncusu olacağını savunan Rüstem Çetinkaya şu ifadeleri kullandı:
“Bana göre bu bir ironi değil, gerçeğin ta kendisi. Daha yaşanılabilir bir dünyanın geleceği madenlerde yatıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporu, kritik madenlerin gelecek yüzyıla damgasını vuracağını açıkça gösteriyor. Bugün trafikteki elektrikli araç sayısının artış hızına baktığımızda dünyanın nasıl bir geleceğe evrileceğini görebiliriz. Sıfır emisyonda 2050 hedefine ulaşmanın yolu kritik madenlerin üretimde hammadde olmasından geçiyor. Küresel ekonomide söz sahibi olan ülkeler bu konuda çoktan bir strateji oluşturdu. Biz de toprakları altında adeta hazineye sahip olan bir ülke olarak, bu konuda artık somut adımlar atıp bir strateji oluşturmalıyız. Yeter ki madenleri çevreye zarar veren bir olgu olarak görmek yerine artık çevreci yaklaşımların anahtarı niteliğinde olduğu düşüncesine sahip olalım. Ruhsat süreçleri ve ruhsat güvenliği gibi konularda iyileştirmeler yapıp yatırım ortamını hareketlendirirsek hem çevreye hem de ekonomiye ciddi kazanımlar sağlarız.”
“Kendi madenlerimizi üretmeliyiz”
2050’de dünyada fosil yakıt tüketiminin sonra ereceğini söyleyen Çetinkaya, “Bu tarihten sonra yenilenebilir elektrik enerjisi kullanımda olacak. Yani bundan 30 yıl sonra madenlere bağımlı olmak durumunda kalacağız. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre elektrikli araç bataryaları ve depolamada mineral talebinin 2040’a kadar en az 30 kat artması bekleniyor. Düşük karbon elektrik üretiminin giderek daha yaygın hale gelmesiyle ise bu sektördeki kritik mineral talebinin 2040’a kadar üç kat artacağı tahmin ediliyor. Özetle 2050’de enerjide dışa bağımlı olmak istemiyorsak kendi madenlerimizi üretir pozisyona gelmeyiz” ifadelerini kullandı.
Hem ekonomiye hem de çevreye sürdürülebilir katkı
Maden sektörünün Türkiye’nin toplam ihracatına aralıksız katkı sağladığını vurgulayan Rüstem Çetinkaya, “Türkiye, kritik madenlerde ciddi bir potansiyele sahip. Bugün Avrupa Birliği ülkeleri ile ticaret yapmanız için ‘Yeşil Mutabakat’ta yer alan kriterlere göre üretim yapmanız gerekiyor. Küresel ekonomideki mevcut emtialar dünyanın geleceği için yerini kritik madenlere bırakacak. Bu gerçeği odak noktamıza alarak ülkemiz madenciliğine dışlayıcı bakış açısıyla değil, kolektif düşünce yapısıyla yaklaşırsak 4,27 milyar dolarlık maden ihracatımızın yakın gelecekte 10 katına çıkması hayal olmaz” dedi.